|
![]() |
#1 |
![]() İslam dini açısından laiklik.
Hıristiyanlığın dünyevi zevkleri ve ihtirasları reddetmesine karşılık, İslam Peygamberi, “Hiç ölmeyecekmiş gibi bu dünya için, yarın ölecekmiş gibi öbür dünya için çalışın” diyor. Yine Kuran’ın pek çok ayetinde de gerek kamusal gerekse özel alana dair kesin hükümlerin yer aldığı görülür. Oysa yukarıda da değinildiği gibi İncil’de kamusal yaşama dair bir düzenleme yoktur. Laikliğin Müslüman toplumlarda uygulanmasında karşılaşılan güçlükler işte bu noktada ortaya çıkıyor. Bir örnek vermek gerekirse; (Bugünlerdeki önemli sorunlardan biri olan ve halen tartışılan türban konusunu geçiyorum.) Üzerinde hemen herkes tarafından mutabakata varılan ve daha az tartışılan namaz ibadetini ele alalım: Laiklik ilkesi gereği devlet kuralları din kurallarına dayandırılamayacağı için, kişinin inancı nedeniyle namaz saatlerinde tatil yapılması mümkün değil. Peki din bu konuda ne emrediyor? Kur’an Müslümanlara namaz kılmalarını emrediyor ve bunun yanında tüm insanları Allah yolundan gitmeye çağırıyor. Peygamber’in de davranışlarıyla örnek alınması gereken bir kişi olması nedeniyle O’nun sünnetine göre davranılmasını istiyor. Yine önemli bir nokta, Kur’an’a uymak ve Peygamberin sünnetinden gitmek demek yalnızca özel alanda yapılan davranışlarla sınırlı değil. Buna göre davranan kişi kamusal alanda da Kur’an’a ve sünnete uymak durumundadır. Bu nedenle bir Müslüman’a, “Sen evinde inandığın gibi yaşayabilirsin, ancak sokağa çıktığın andan itibaren bazı inançlarını evde bırakmak zorundasın” demek mümkün değildir. Peki yaşamını İslamî kurallara göre belirlediğini iddia eden birine, “Senin gibi yaşamayanları namaza, oruca ve örtünmeye teşvik etme” diyebilir misiniz? Elbetteki hayır. Bu saydıklarım zaten İslam’ın temel kurallarıdır ki, kişiden böyle bir istekte bulunduğunuzda ondan İslam’a karşı çıkmasını ve dinin emirlerini reddetmesini istemiş olursunuz. Çünkü dinin emirleri içinde İslam düşüncesini, İslam felsefesini ve İslam İnancını yaymak da vardır. Bugün dünyada yaklaşık 1,5 milyar Müslüman yaşıyor. Müslümanların çoğunlukta olduğu Türkiye hariç hiçbir devlet kendini açık bir şekilde Laik olarak tanımlamıyor. Bunun gerekçesi ise bağnazlık, tutuculuk, taassup falan değil. Bu tamamıyla Kur’an’dan kaynaklanıyor. Çünkü Kur’an’ın kendisi dinin ve devletin ayrılmasına müsaade etmiyor. * * * O halde herkes, “Ben inancıma göre yaşamak istiyorum” dediğinde, İslam’ın en temel kuralları üzerinde dahi (yukarıda verdiğim namaz örneğinde bile hâlâ beş vakit mi, üç vakit mi tartışmaları var) uzmanlar tarafından tam olarak fikir birliğine varılamamışken bu isteklerin yerine getirilmesi ne gibi sonuçlar doğurur? Bir kere bunun için dini inanç özgürlüğü isteyenlerin, başkalarının inanç özgürlüğüne saygı duyması ve onları olduğu gibi kabul etmesi gerekiyor. Oysa görüyoruz ki, bunu isteyenler kendileri gibi düşünmeyen ve inanmayanların da kendileri gibi olmasını istiyorlar. Onlara “öteki” gözüyle bakıyorlar. Hatırlayın; bir tarihte Japonya’yı ziyaret eden Meclis Başkanı Bülent Arınç Japonlar için, “Umarım onlar da bir gün Hak yoluna intisap ederler” diye bir temenni de bulunmuştu. Bu durumda bırakın Hıristiyanların Misyonerlik çalışmalarını, İran’ın veya Suudilerin Türkiye’deki çalışmalarına dahi tepki göstermek gibi bir lüksünüz olmamalı. Çünkü onlar da kendi inançları doğrultusunda hareket ediyorlar. Bir gün Türkiye’yi ziyaret eden yabancı bir ülke temsilcisi Türkler için de aynı şekilde bir görüş belirtse, inanç özgürlüğü isteyenlerin tepkisi nasıl olurdu merak ediyorum doğrusu. * * * İslam dini sağlıklı bir şekilde ele alındığında, Müslümanların elinde tek bir Kur’an olmasına karşılık, yukarıda değindiğim mezhep ayrılıklarının da, aynı mezhep içinde var olan farklılıkların da aslında o gruba ait toplulukların örf ve adet farklılıklarından kaynaklandığını görürüz. Önceleri doğal olarak ortaya çıkan bu farklılıklar, siyasal gücü elinde tutan iktidar sınıfı tarafından kesin dini hükümler gibi benimsetilmeye çalışılmış, farklı düşünmenin ve davranmanın dine aykırı olduğu söylenmiştir. Bunun altında yatan gerçek başlangıçta değindiğim gibi, iktidarı elde tutma ve bunu sürdürme çabasından başka bir şey değildir. Bu gün yaşadığımız dünyada insanların tamamını mutlu edecek bir siyasal sistem geliştirilebilmiş değil. Ancak örnekler gösteriyor ki, hemen herkesin asgari düzeyde de olsa, isteklerine cevap verebilen tek yönetim biçimi çoğulcu demokrasidir. Çoğulcu demokrasinin temelinde ise “laiklik” vardır. Kendisini demokratik bir yönetim olarak adlandıran ülkelerde gerçek demokrasiden söz edebilmek için laiklik ilkesinin yurttaşların tümü tarafından benimsenmesi gerekir. Bu nedenle devletin Anayasasında “Laik” yazması ve kendisini “Laik” olarak tanımlaması yeterli olmaz. Bu sadece kağıt üzerinde bir anlam ifade eder. Laikliği yurttaşlarıyla birlikte benimsemiş bir ülkede her vatandaşın bir diğerinin inancına saygısı varsa ve onu kendisi gibi inanmaya zorlamak gibi bir çabası yoksa laiklikten söz edebiliriz. Böyle bir toplumda kimsenin, “namaz kılıyor, camiye gidiyor, örtünüyor” diye suçlanamayacağı gibi, diğerlerinin de “açık geziyor, oruç tutmuyor veya namaz kılmıyor” diye suçlanması ve eleştirilmesi söz konusu olmaz.
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
#2 | |
![]() Alıntı:
Bu ülkede başörtülü bir bayan eğitim hakkını elde edemez,Kamuda çalışma hakkını elde edemez ve bunların üstüne gittiğindede Anti Laik yaftası yerse,böyle bir tartışma konusu açılır. Bu ülkede tesettürlü olmayan bayanlar- ben de dahil- istediğim yerde eğitim alabiliyor,hiç bir kısıtlamaya maruz kalmıyor isem,başörtülü bir bayanda bu hakkı elde edebilmeli. Kendini Laik diye tanımlayan kesimin sürekli baskıcı diyerek suçladığı İran'da nasıl açık gezen insanlara yönelik bir kısıtlama mevcutsa,Türkiye'deki durumda eşit. |
||
![]() |
![]() |
![]() |
#3 | |
![]() Alıntı:
|
||
![]() |
![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|