|
![]() |
#1 |
![]() sovyetler birligi zamanında demiryolları gelişmemişmi diyorsun?
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
#2 |
![]() Tabiki emperyalist ülkelere göre gelişmemiş diyorum Fransa Amerika İngilterden dahamı fazla gelişmiş olduğunu iddia ediyorsun S.S.C.B nin şöyle şaşalı bir tren ürettiğini duymadım .
Sonra Rusyanın Miglerinden bahsetmişsin O Mig leri üretmek için vergi alıyor Vergi nerden alınır ? Halktan yani özle sektörden alınır . Oysa Komunizmde 1980 öncesi özel sektör diye birşey yoktu. Komunizmin ilkelerinde göre özel sektör diye birşeyde yoktu Ne zaman komunizm özel sektör olmayınca olmayacağını anladı özellikle 1980 sonrası Çinde özel sektörün önü açan yasalar çıkardılar . Yani Çin bile katı Komunizm ilkelerini çiğnemek zorunda kaldı . Konu EZEL tarafından (04-12-2010 Saat 18:20 ) değiştirilmiştir.. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#3 | |
![]() Alıntı:
ok mi peki o uçakları hangi para ile satın alıyor halkın vergileri ilemi ![]() ![]() bak şimdi komunizmde zaten vergi olmaz çunku vergi sermayeden iş adamlarından karından % alınan bişey. Zaten herşey halkın malı olduguna göre karda halk için harcanır. Konu novek tarafından (04-12-2010 Saat 18:39 ) değiştirilmiştir.. |
||
![]() |
![]() |
![]() |
#4 | |
![]() Alıntı:
Konu EZEL tarafından (04-12-2010 Saat 18:53 ) değiştirilmiştir.. |
||
![]() |
![]() |
![]() |
#5 | |
![]() Alıntı:
herkes 3 kagıt peşine dusuyor. oysa komunizm olan bir ekonomidr herkes paylaşımcı bencillikten uzak olur. |
||
![]() |
![]() |
![]() |
#6 | |
![]() Alıntı:
ne Kapitalizm ne Komünizm en iyisi İslam modeli ama onada laiklik yüzünden karşı çıkıyorsunuz huzur ve saadet İslamdadır |
||
![]() |
![]() |
![]() |
#7 | |
![]() Alıntı:
kuran ve sosyalizm diye araştırabilirsin googlede Milliyet'in yakın zamanda eşinden boşanan yazarı Ece Temelkuran ve Habertürk yazarı Nihal Bengisu Karaca arasındaki mesajlaşma Kuran ve Sosyalizm tatışmalarını yeniden alevlendireceğe benziyor. Hülya Avşar Soruyor programında söyledikleri sonrası Habertürk'ün türbanlı yazarı Karaca'nın kendisine attığı mesajı ve kendisinin de ona verdiği cevabı köşesine taşıyan Ece Temelkuran, bu konuyu köşesine 'İslam mı? O dediğin, Sosyalizmdir!' başlığıyla taşıdı. İŞTE TEMELKURAN'IN O YAZISI Önceki gün Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde Latin Amerika Araştırma ve Uygulama Merkezi’nin düzenlediği bir toplantıya katıldım. Merkezin başkanı Doç. Dr. Mehmet Necati Kutlu’nun yönettiği oturumda diğer konuşmacı Venezuela Büyükelçisi Raul Jose Betancourt Seeland’dı. Latin Amerika ve Venezuela’daki Chavez sonrası değişim, dönüşüm konuşuldu. Konuşulurken efendim, nihayet sorulara geçildi ve ben son zamanlarda sıkça yazıp söylediğim bir meseleyi tekrar etmek gereği duydum. Çünkü Ankara soğuktu. Çünkü TEKEL işçileri Nuh diyor, peygamber demiyordu. Çünkü biz görmüyorduk bu ülkedeki imkânı. Çünkü genç arkadaşlardan biri “Nasıl olacak bu işler?” mealinde bir soru sormuştu. Anlattım ki, kalbin matematiği bize ezberletmeye çalıştıkları gibi değil. Tek başımıza mutlu olmuyoruz. “Ben” denen lanet yük yoruyor bizi. “Ben” ancak “biz” içinde eriyince mutlu oluyor. Ortadan kaybolunca olabilen bir acayip nesne “ben”. Feda etmek istiyor kendini kalp. Kalp böyle yapıyor sağlamasını. Ancak başkalarınınkiyle bir olunca bin oluyor. Bize yanlış öğretmişler yani; korundukça hastalanıyor kalp. Ancak başkalarınkiyle çarpışıp dağılınca toparlanıyor. Hiç, en ılık, en eyvallahsız kucağı varoluşun. MESAJLAŞMA TRAFİĞİ Bunları söylerken aklıma geldi. Şöyle ki... Aynı sözleri televizyonda, Hülya Avşar’ın programında söylemiştim. O sırada Nihal telefonuma bir mesaj atmış: “Çok İslami söylemlerin var yahu!” Sonra açıklamış: “Biz’de erimek, kalbin ancak adanarak, feda ederek mutlu olması... Bunlar Kurani mesajlar.” Ben de cevap verdim: “Fena halde sosyalizmdir o!” Bol miktarda gülme işaretiyle gidip gelen sosyalizm ve Kuran mesajları (ki en çok kadınlar ciddiye alır gülme işini, sağlıklıdır bu) daha sonra konuyu etraflıca tartışma sözüyle son buldu. Venezuela ve Türkiye’nin değişim imkânları üzerine konuşmanın sonunda bunu anlattım genç arkadaşlara. Anlatacağım şey şuydu: “Bir halk ancak kendi sözcükleriyle konuşabilir. Unutulmuş bir lügati, kangren edilmiş muhalif bir dil damarı olmalı bu ülkenin de, mutlaka gizlediği bir yerlerinde. O lügati öğrenmek, o sözcükleri bu topraklara hatırlatmak bizim derdimizin çaresidir.” (Biz Burada Devrim Yapıyoruz Sinyorita, Everest Yayınları, 2006) Hep böyle düşündüm. Yeni olan ise, Beyrut serüveninden sonra mesela, İslami başkaldırı geleneğini, yerli isyan tarihini sosyalizmin kalbiyle buluşturmak derdim, merakım. Yakında belki de bu konuları konuşmaya başlamalıyız. Neden? KEHANET Çünkü Ankara soğuk. Çünkü TEKEL işçileri Nuh diyor, peygamber demiyor. Çünkü biz görmüyoruz bu ülkedeki imkânı... Gözleme ve sezgiye dayalı bir kehanette bulunayım. Önümüzdeki on yıl Türkiye’de bir şey olacak. Tasarladığımız gibi olmayan bir şeyler. Kimsenin kılına dokunamadığı iktidara TEKEL işçilerinin, hem de soğukta hem de sırılsıklam olmuşken geri adım attırması bir şey demek. Bu, olacak olanların işareti. Tahminlerimi beklentilerimle karıştırmak gafletine düştüğümü sanmıyorum: İşçi hareketi, felç edilmiş, daha da felç edilmeye çalışılan sendika yapılarını aşacak. Değişim siyasi partilerle değil, bu kez sendikalarla başlayacak. Siyasetteki, parti siyasetindeki sayısız hayal kırıklığının yarattığı sarkastik ataleti yoksulluğun kanlı canlı pervasızlığı sonlandıracak. İşçiler ve yoksullar bu kez aydınları beklemeyecek. El yordamıyla, kıra döke belki, kendilerine gelecekler. EBU ZERR VE AYBAR Ebu Zerr’in hesap soruşu gibi olacak bu. Aybar’a ait olduğunu hatırlamadıkları, bilmedikleri sözleri söyleyecekler. “Bahçe sahiplerinden” başlayacaklar küfretmeye, lüks İslami hayattan devam edecekler. Orta sınıfın terbiyeli ve ürkek siyasetinden başlayacaklar saydırmaya takır takır, yeni siyasi elitin ikiyüzlülüğüyle bitirecekler sözlerini. Sadece eşitlik isteyecekler. İnsanca bir yaşam ve hastane kapılarında ölmemek. Evet, böyle olacak. Siz bu yazıyı hatırlamayacaksınız belki, ama böyle olacak. Göreceksiniz. Konu novek tarafından (04-12-2010 Saat 20:11 ) değiştirilmiştir.. |
||
![]() |
![]() |
![]() |
#8 |
![]() |
|
![]() |
![]() |
#9 | |
![]() Alıntı:
İşte, ey derd-i maişetle sersem olmuş ve hırs-ı dünya ile sarhoş olmuş kardeşler! Hırs bu kadar muzır ve belâlı birşey olduğu hâlde, nasıl hırs yolunda her zilleti irtikâp ve haram helâl demeyip her malı kabul ve hayat-ı uhreviyeye lâzım çok şeyleri feda ediyorsunuz; hattâ erkân-ı İslâmiyenin mühim bir rüknü olan zekâtı, hırs yolunda terk ediyorsunuz? Halbuki, zekât, her şahıs için sebeb-i bereket ve dâfi-i beliyyattır. Zekâtı vermeyenin, herhâlde elinden zekât kadar bir mal çıkacak; ya lüzumsuz yerlere verecektir, ya bir musibet gelip alacaktır. Hakikatli bir rüya-i hayaliyede, Harb-i Umumînin beşinci senesinde, bir acip rüyada benden soruldu: "Müslümanlara gelen bu açlık, bu zayiat-ı maliye ve meşakkat-i bedeniye nedendir?" Rüyada demiştim: "Cenâb-ı Hak bir kısım maldan onda bir Haşiye1 veya bir kısım maldan kırkta bir, Haşiye2 kendi verdiği malından birisini bizden istedi; tâ bize fukaraların dualarını kazandırsın ve kin ve ha-setlerini men etsin. Biz, hırsımız için tamahkâr-lık edip vermedik. Cenâb-ı Hak, müterakim zekâ-tını, kırkta otuz, onda sekizini aldı. "Hem senede yalnız bir ayda, yetmiş hikmetli bir açlık bizden istedi. Biz nefsimize acıdık; muvakkat ve lezzetli bir açlığı çekmedik. Cenâb-ı Hak, ceza olarak, yetmiş cihetle belâlı bir nevi orucu beş sene cebren bize tutturdu. "Hem yirmi dört saatte birtek saati, hoş ve ulvî, nuranî ve faydalı bir nevi talimat-ı Rabbâniyeyi bizden istedi. Biz tembellik edip o namazı ve niyazı yerine getirmedik. O tek saati diğer saatlere katarak zayi ettik. Cenâb-ı Hak, onun kefareti olarak, beş sene talim ve talimat ve koşturmakla bize bir nevi namaz kıldırdı" demiştim. Sonra ayıldım, düşündüm, anladım ki, o rüya-i hayaliyede pek mühim bir hakikat vardır. Yirmi Beşinci Sözde, medeniyetle hükm-ü Kur'ân'ı muvazene bahsinde ispat ve beyan edildiği üzere, beşerin hayat-ı içtimaîsinde bütün ahlâksızlığın ve bütün ihtilâlâtın menşei iki kelimedir: Birisi: "Ben tok olduktan sonra başkası açlıktan ölse bana ne?" İkincisi: "Sen çalış, ben yiyeyim." Bu iki kelimeyi de idame eden, cereyan-ı ribâ ve terk-i zekâttır. Bu iki müthiş maraz-ı içtimaîyi tedavi edecek tek çare, zekâtın bir düstur-u umumî suretinde icrasıyla, vücub-u zekât ve hurmet-i ribâdır. |
||
![]() |
![]() |
![]() |
#10 | |
![]() Alıntı:
yeahh novekin bu yazısına istinaden yazdım o cümleyi konu başlığıyla alakalı yazılarımda mevcut |
||
![]() |
![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|