|
|
|
|
#1 |
|
Kaç paralık adamsın?
Ben dahil herkes, ama herkes bu soruyu tam da bu günlerde sormalı kendi kendine. “Kaç paralık adamsın?” demeli. Eğer hâlâ, vicdanının üzerini kalın bir perde ile örtüp yüreğini vicdanına zindan etmediyse, kendisini vicdanında yargılamalı ve kendisine değer biçmeli. Değer biçmeli; kendisini neyin uğruna adadığını öğrenmek, neyin peşine takıldığını bilmek, fiyat etiketine neyi yazdığını öğrenmek ve kendi gerçek yüzünü vicdan aynasında görecek kadar gerçekçi olmak için yapmalı bunu. “Kaç paralık adamsın?” sorusunun herkesin vicdanında bir cevabı mutlaka vardır. Yani, “kaça gidersin?” Unutmayın ki, size, sizin kendinize biçtiğiniz değerden fazlasını kimse biçmez. Böyle bir muhasebede, insanın değerine yöneltilmiş en büyük tehdidin yine insanın kendisinden geldiği hayret ve dehşetle görülecektir. Ben “Allah’tan aşağısına (min dunillah) gitmem; benim fiyatımı yalnızca O belirler ve ondan aşağısı da kurturmaz” diyenler “esas duruş” sahibi olanlardır. Onlar, kendi sınırlarını keşfedenler; yüreğinin çeperlerine tutunarak kendi kendilerini gerçekleştirmek için, kendilerinin zirvesine tırmananlardır. Yeteneklerini tam kapasite kullanmaya çalışan bu insanlar, “şahsiyet” damgasıyla damgalanırlar ve yaratıklar içerisinde en paha biçilmez unsur olurlar. Ondan gerisi, “ucuza gitmek”tir. | Mustafa İslamoğlu
|
|
|
|
|
| Sayfayı E-Mail olarak gönder |
|
|
#2 |
|
İslam’ın yolu engebeli ve çileli bir yoldur. Bedel ödemeyi güze alanlar seferi sürdürdüler, diğerleri ise süründü ve silindiler…
Şimdilerde ise biz Müslümanlar “engellenen İslami hayat” günlerinden “ertelenen İslami hayat” günlerine geldi… Niçin böyleyiz, bilmiyorum… Ağır aksak, hantal, monoton, yılgın, yorgun, bezgin, bitkin ruh hallerini nasıl yorumlamak lazım? Bu bir iptal midir? Tatil midir? Firar mıdır? Fetret midir? Ricat mıdır? İstirahat mıdır? Ertelenen İslami sorumlulukların arkasındaki yorgun ruhları, dağınık zihinleri, boş yürekleri, çökmüş iradeleri çözmek gerekiyor… Bu nasıl bir hal? Bu bir çaresizlik midir, yoksa çabasızlık mıdır? Nasipsizlik midir, yoksa gayretsizlik midir? İmkânsızlık mıdır, yoksa ihmal midir? Diyebilirim ki, Türkiyeli Müslümanlar yakın dönem mücadele tarihlerinde hiç bu kadar imkâna sahip olmamışlardı… Bilgi birikimi, tecrübe geleneği, kadro insanı, ekonomik güç, kurumsal zeminler, fikri derinlik, entelektüel donanım, toplumsal ilgi, psikolojik destek düne göre daha iyi… Böyle iken bu durağanlığı, atalet ve rehaveti neye yorumlayacağız? Emeller eylemlerin önüne geçti… Arzular azmimizi kırdı… Hedefi büyütmemiz beklenirken çıtayı düşürdük… Şimdi bizden yerleşik hayata ve mevcut şartlara alışmamızı istiyorlar… Var olanla yetinmeliymişiz… Öyle ya! Olgunlaştık (!), akıllandık (!), önlem almayı öğrendik (!), tecrübe edindik (!)… Sonuçta kendimizi kilitledik, sorumlulukları erteledik, önceliklerimiz değişti… Ne biz eski bizdik, ne de düşman eski düşman… Artık bizi dışarıdan engelleyen bir düşman yoktu, içten içe bizi çözen, çürüten bir olayla karşı karşıyaydık… Merkeze yürüdükçe, parayla yüzleştikçe, karşı cinsle halleştikçe bize bir haller oldu… Dünkü sorumluluk alanları bugünkü klasımıza uygun değildi… Sınıf atladıkça saftan ve sahadan koptuk… Şimdi, sahici sözlerle sahaya inme vakti… Çünkü gece gündüz, yaz kış, zaman ve mekân bize emanet… Her yeni güne ne ekleyebiliriz? Her gün amel defterine artı ne katabiliriz? Kıyametler kopuyor olsa da dar zamana son anda bir fidan daha ekebiliriz… Çünkü dünyanın, ahretin ekeneği olduğunu en iyi biz biliriz… Ramazan Kayan |
|
|
|
|
![]() |
| Etiketler... Lütfen konu içeriği ile ilgili kelimeler ekliyelim |
| bugün, bölüm, bölümler, etkileyen, hayat, hayatınızı, okuduklarınızda |
| Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|