Siyaset Forum - Siyasetin Kalbi
Osmanlı Tarihi (AK Parti) Osmanlı Devleti ve Osmanlı kültürü.



Cevapla
Stil
Seçenekler
 
Alt 12-27-2007, 18:05   #41
Kullanıcı Adı
aksavaşçı
Standart SULTAN İKİNCİ ABDÜLHAMİD Hakkında Herşey
Disiplin
Abdülhamid Han, disiplinli bir sultandı. İşleri zamanında takip etmek en büyük özelliklerinden biriydi. Yapılan müracaatlar intizam içerisinde tetkik edilir ve hiçbir kağıt parçasının kaybolmasına, hiçbir muamelenin kontrolden kaçmasına ve hele işlerin sürüncemede
kalmasına müsaade edilmezdi. Başkatibet dairesine girip çıkan işleri bizzat kendisi kontrol ederdi. (21)

Aynı zamanda getirilen ve gönderilen evrakların kayıtlarına çok büyük hassasiyet gösterirdi. Kendisine arzolunun şeylerle kendisinin verdiği emirlerin kayıp ve tahrif olmamasına çok dikkat ederdi. Bununla birlikte fevkalade kuvvetli hafızası ile kontrol tedbirlerini sıkı bir şekilde temin ederdi. (22)

" Dikkatsizlik özür değildir"

II. Abdülhamid Han, hataların istenmeden olabileceğine pek inanmazdı. Ve bu hususta Tahsin Paşa'ya şunları söylemiştir; "İnsanda sehiv (yanlışlık) olmaz, sehiv ya kasten olur, yahut dikkatsizlik neticesinde meydana gelir Kasten yapılan yanlışlıklar büyük ve çirkin bir suçtur. Dikkatsizlik neticesinde meydana gelen hataların kabahati o dikkatsizliği yapan kişiyedir. Dikkatsizlik mezaret sayılabilir mi?" (23)

Hassasiyet

II. Abdülhamid Han, memleket meseleleri hakkında çok hassas davranır, önemli bir olay karşısında hangi vakit olursa olsun uyandırılmasını isterdi. Başkatip Tahsin Paşa'nın anlattığına göre Abdülhamid Han, acil bir iş zuhurunda gecenin herhangi bir vaktinde kendisinin uyandırılmasına müsaade etmişti.Bekletilmesi ve sultana hemen ulaştırılması gereken bir müracaat için Sultan'ı uyandırmak icap ettiğinde Harem ağası kapıya vurarak kimden geldiğini söyleyerek kağıdı takdim eder, Abdülhamid han bu konuya vakıf olduktan sonra derhal tebliğ edilecek bir emir varsa ya nöbetçi mabeyncilerden birini, yahut Başkatibi çağırtırdı. Bazen acil işlerin halli gece yarılarına kadar ve hatta sabahlara kadar sürdüğü olur, Sultan buna rağmen erken kalkarak çalışmaya başlardı.

İşe Vaktinde Başlamak...Başkatip Tahsin Paşa'dan nakledelim: "Fevkalade şartlarda veya son derece acil bir iş için bu suretle, gece yarısı, evimden alelacele çağrıldığım akseriya vuku bulmuştur...Böyle gecelerde bile Abdülhamid, itiyadını bozmaz, bazen yarım ve hatta bir buçuk saat o acil iş için emri verir veya cevabı bekledikten sonra tekrar yatar, fakat ertesi sabah yine vaktinde, ve erkenden kalkarak çalışmaya başlardı. Bu kesintisiz hayat hiç değişmeden bu suretle devam edip durdu."
aksavaşçı isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 12-27-2007, 18:05   #42
Kullanıcı Adı
aksavaşçı
Standart SULTAN İKİNCİ ABDÜLHAMİD Hakkında Herşey
Uyku öncesi Kitap Okutma Adeti
II.Abdülhamid Han, iyi bir okuyucu idi. İlme aşıktı. Şezadelik yıllarında başlayan kitap okuma sevgisi ömrü boyunca hep devam etti. Çok zengin bir kütüphane yaptırdı. Dünyanın her tarafından getirilen eserlerle donatıldı.

Başarının Temel Sırrı: Cehaletten kurtulup alim olmaktır.

Sultan, gece yatmadan önce de kitap okuturdu. Kızı Ayşe Sultan, yazdığı hatıratında babasından bu konuda şunları nakletmektedir: "Gündüzleri beni meşgul eden işlerin ağırlığından kurtulmak, 20 zihnimi başka taraflara sevkedip düşüncelerimi defetmek ve rahat • uyuyabilmek için her gece odamda kitap okutuyorum. Okuttuğum eserler ciddi olursa büsbütün uykum kaçıyor. Onun için bir takım romanlar tercüme ettiriyorum." Der ve gülerek ilave ederdi: "Küçüklüğümde dadım bana ninni söylerdi. Şimdi de okunan kitaplar aynı tesiri yapıyor. Esasen yarı dinliyor, yarı dinlemeden uykuya dalıyorum. İşte benim uyku ilacım budur."
aksavaşçı isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 12-27-2007, 18:06   #43
Kullanıcı Adı
aksavaşçı
Standart SULTAN İKİNCİ ABDÜLHAMİD Hakkında Herşey
Basin Iyi Takip Edilmeli
Abdulhamid Han, daha şehzadeliğinden itibaren gazeteci yazar ve fikir erbabı ile sıcak ilişkiler kuruyor, Gazeteleri her gün okuyor, okutuyor, üzerinde yorumlar yapıyor şartlara göre yeni strateji ve hedefler belirtiyordu.

Yüz sayfalık yazı ile dile getirilemeyen fikirler sadece bir resimle dile getirilebilir.

Sultan, aynı zamanda Avrupa'da yayınlanan haftalık ve aylık resimli gazete ve dergileri de muntazam bir şekilde takip ediyordu. Bu konuda, her resmin bir fikir ifade ettiğini, yüz sayfalık yazı ile ifade edilemeyecek siyasi ve hissi olayların bir resimle dile getirildiğini belirtiyor, bu tür dergi ve gazetelerin yazılarından ziyade resimlerinden istifade ettiğini ifade ediyordu. (26)

Dönemin basını maalesef günümüz medyasından pek farklı değildi. Memleketin menfaatinden ziyade şahsi çıkarları uğruna yaptıkları yayınlarla emperyalist devletlerin ekmeğine yağ sürüyorlardı. Devlet büyüklerine karşı yaptığı yayınlarla istediğni yaptırıyor ve korku aşılıyordu. Bilhassa milliyetçilik, hürriyet, Batıcılık fikirleri ile halkı büsbütün galeyana getiriyor, çeşitli ırk, dil ve dinlerden meydana gelen Osmanlı devletinin bünyesini tahribe yönelik yayınlar yapılıyordu.

Osmanlı'da gazete ilk defa II. Mahmud Han zamanında ve Fransızca olarak başladı. Müslümanlardan ziyade azınlıkların ve Batıyı körü körüne taklit etmek isteyenlerin elindeydi. II. Abdulhamid Han döneminde gazetelerin sayıları bir hayli kabarıktı. 18'i Türkçe, 1'i Arapça, 9'u Rumca, 9'u Ermenice, 3'ü Bulgarca, 2'si İbranice, 7'isi Fransızca, 2'si İngilizce ve 1'i Almanca olmak üzere çeşitli dergi ve gazete çıkıyordu. (27)

Hergün gazeteleri okuyan Sultan "Bunlar ihtilalci gazetelerdir. Bunların sonu hayra alamet değildir. Bunlar yorgan kavgasından başka bir şey değildir" diyordu.(28)

II. Abdulhamid Han, zararlı neşriyatın yapılmasını istemiyordu. Osmanlı devletinin içinde bulunduğu kritik dönemde cahilane yayınların millete fayda yerine zarar vereceğini söylüyor ve Basının muhakkak kontrolden geçmesi gerektiğine inanıyordu.

Kontrol Mekanizması

Bu nedenle basını devletin lehine kullanmak için yerli ve yabancı gazete muhabirlerini Saray'a davet ediyor, onlara ikramlarda
bulunuyor, nişanlar ve paralar veriyordu. Böylece pek çok yabancı gazeteciyi kendi bütçesinden ayırdığı paralarla elde tutuyordu.(29)

Türkiye aleyhinde yayın yapacak gazete ve muhabirleri ise satın alırdı. Yabancı muhabirlerin çoğu satın alınmıştı. Avrupa'nın
önemli gazetelerinden bazılarını abone bulmak, satın almak suretiyle kendi lehine kullandırır ya da aleyhte kullanmamaya çalışırdı.Özellikle Times, Temps, Könche, Zeitung, Tribüne, Neue Freie Presse, Viedemosti gibi büyük gazetelere çok önem verirdi. Avrupa gazetelerine ve yabancı ülke ajanlarına Hazine-i Hassa'ca para verilmiştir.

Cemiyeti Zehirleyen Yayınlara Müsaade edilemez.

Sultan Abdülhamid Han, devlet ve millet için zararlı olan yayınların neşrine müsaade edilmemesi gerektiğini bildiriyor ve bu tür zararlı olabilecek yayınlar hakkında "sansür politikası"nı takip ediyordu.

II. Abdülhamid Han'ın yaklaşık saltanatının ilk 10 yılına kadar basın sansürden uzak, herşey kamu önünde açıklanır, yabancı yayınlara da bir kısıtlama getirilmezdi. Fakat son dönemlerde Jön Türkler'in devlet ve saltanat karşısındaki tutumları, Ermeni, Bulgar 22 ve birliği tehdit edici faaliyetlerin hızlanması karşısında sansürün elzem olduğu kanaatine varıldı. Uyguladığı ince siyaseti ve sansür politikasıyla basım kısa bir zaman içinde kontrol altına aldı, şahsi ve maksatlı polemikleri kökünden yasak etti. "Ermenistan" diye tarihi ve coğrafi bir mefhuma asla yer verilmemesini emretti ve bütün yayınları sansür usulüne bağladı.

Dış basını da aynı hassasiyetle takip etti. Dış basını takip işini o zamanlar elçiler ve konsolosluklar yürütyordu. Osmanlı'yı ilgilendiren her yazı, derhal tercüme edilip Saray'a gönderiliyor, eğer yazının memlekete girmemesi isteniyorsa vaziyet telgrafla haber veriliyor ve tedbir alınması sağlanıyordu.

Sadece gazete ve dergiler değil, her türlü kitap üzerinde de sıkı bir kontrol mekanizması kurulmuştu. İslam ahlakına uymayan, dine saldın ve İslam dinini imha niteliğinde olan hiçbir eserin yayınlanmasına müsaade edilmedi...

Bazı menfaatperestler de sadece şantaj yaparak Sultan'dan para koparmak gayesiyle yazarlardı. II. Abdülhamid Han bu bakımdan nice şantaj ve hile tertibine merhametinin çokluğundan göz yumuyor, elini uzatan her kese, değerine bakmaksızın para veriyordu. Böylece düşmanın sinsi tuzağından uzak tutmak ve memlekete faydalı hale gelmeleri için... Bu tip yayın yapanların başında "Vakit" yazarı Said Bey gelirdi. Defalarca Sultan'ın ihsanına mazhar olmasına rağmen tekrar uygunsuz yazılar yazar, tekrar sultan çağırır para verir velhasıl bu şekilde devam ederdi. (30)

Ülkenin ve devletin bütünlüğüne, halkın birlik ve huzuruna zarar verecek her türlü fikir ve görüşün sansürlenmesi gerektiğini bildirmiştir. Zamanın basınında hastalık haline gelen müstehcenlikle büyük mücadeleler etti. Kendisini Beylerbeyi Sarayı'nda ziyarete gelen Enver Paşa'ya şunları söylemiştir:

"33 sene saltanat sürdüm. Padişahlığım müddetince ferdin hürriyetine, şahsiyetine daima taraftar idim. Fakat istediği gibi bir hürriyet, gelişi güzel bir serbestiyeti de hiçbir zaman hoş görmedim. Hele basında pek revaçta olan müstehcen resim ve yazılara sinsi fikirlerin hakim olmasına asla müsaade etmedim. Milli ananelerimizin bozulmasına da taraftar olmadım." (31)

Anne ve Baba çocuklarını zararlı yayınlardan koruduğu gibi devlet te milletini aynı şekilde zararlı fikir ve cereyanlardan korumalıdır.

Kendisini dinlemeye devam edelim:"Bizde sansür elzemdir. Mevcudiyetini tenkid edenler yanılmaktadırlar. Bizdeki müesseseleri, Batıdaki gibi mütalaa etmeye imkan yoktur. Belki orada kültürün daha yaygın olması sebebiyle, basının tenkitleri normal karşılanabilir. Fakat bizde henüz halk çok bilgisiz, çok saftır. Tebaamıza çocuk muamelesi etmeye mecburuz. Hakikaten de büyük çocuklardan farkları yoktur. Ebeveyn veya mürebbiye nasıl gençliğin eline zararlı neşriyatın geçmemesine dikkat ederse, bizim hükümet de halkın fikirlerini zehirleyecek herşeyi halktan uzak tutmaya çalışmalıdır. Fransızcadan tercüme edilen birçok romanın hareme girmesi, kalpleri, fikirleri ifsat etmesi çok acı olmuştur. Bu kötü neşriyatı ithal edenlerin Türkler değil de Fransızlar, Rumlar ve Ermeniler olması ancak teselliden ibarettir. Şu Ermeniler ve Rumlar ne kötü insanlardır! Piyasaya sürdükleri bu hakikate aykırı romanları, eğer sansürden geçmeden gazetelerde neşredilseydi, halkta fena tesir uyandırır, bu da yabancıların hakkımızdaki fikirlerini büsbütün yanıltırdı. Zaten memleketimiz kafi derecede hertürlü iftiraya maruzdur. Bütün bu söylediğimiz sebebler sansürün devam etmesini icap ettiren sebeplerdir."
aksavaşçı isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 12-27-2007, 18:06   #44
Kullanıcı Adı
aksavaşçı
Standart SULTAN İKİNCİ ABDÜLHAMİD Hakkında Herşey
Çocuk Sevgisi
Sultan Abdülhamid Han'ın huzurlu bir aile hayatı vardı. Hem patişah hem de örnek bir aile reisiydi. Çocukları çok severdi. Onlarla ilginmeyi, baba şefkatini göstermeyi ihmal etmezdi. Bir evladının yanarak vefatı ve başka bir çocuğunun da hastalığının teşhis edilemeyerek ölümü kendisini çok üzdü. Bunun üzerine "benim çocuğum kurtulamadı, kimbilir fakir fukaranın çocuklarına nasıl bakılıyor. Hiç olmazsa bir hastahane yaptıralım da benim gibi birçok babaların kalbi yanmasın" diyerek "Hamidiye Etfal Hastahanesi"ni bugünkü adıyla "Şişli Çocuk Hastahanesi" ni kurdu. En seçme doktorları orada görevlendirerek Almanya'dan en gelişmiş cihazlarla hastahaneyi donattı. Böylece birçok baba yüreği yanmaktan kurtulmuş, kendisine dua etmişlerdir.Çocuklar okusun, ailesi fakir ise yardım edilsin.

Sultan, yeni bir köşkün yapımında çalıştırılan sekiz-dokuz yaşlarında iki küçük çocuğu Hünkar Dairesinden seyretmekte. Bir ara bu çocuklar gelerek pencerenin önündeki fiskiyeli havuzdan yıkanmaya başlarlar. Çocukların bu hali çok hoşuna gider. Onları çağırır, büyüğüne adını sorar. Çocuk "Mecid" der, küçüğüne de aynı soruyu yöneltince aldığı cevap "Hamid" olur. Cevaplar daha da hoşuna gider ve Müdür Ahmet Bey'i çağırtarak "Bu çocukları şimdi doğruca Tüfekçibaşı Tahir Paşa'ya götürünüz. Bunları Maiyet tüfekçi Bölüğü'ne kaydettim. Maaş alsınlar. Mektebe gitsinler" emrini verir. Ayrıca bir kese altın ihsan ederek, çocukların anne ve babalarına yardım edilmesini, elbise vs. ne lazımsa alınmasını da emreder. (33)

aksavaşçı isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 12-27-2007, 18:06   #45
Kullanıcı Adı
aksavaşçı
Standart SULTAN İKİNCİ ABDÜLHAMİD Hakkında Herşey
Terbiye
II. Abdülhamid Han, çocukların terbiye ve eğitimi hususunda çok gayret sarfederdi. Çocuklarını okutmak için özel hocalar tutar ve onların eğitiminde titiz davranırdı. Vakit bulduğu zamanlarda haremlerinden ve kızlarından kimi isterse haber gönderip çağırır, onlarla görüşürdü. Gerek hanımlarının, gerekse kızlarının resmi işlere karışmasını asla istemezdi. Sultan Abdulaziz ile Sultan Muradın annelerinin devlet işlerine karışmalarının devlet gibi hanedan için de asla hayırlı neticeler vermediğine inanırdı. Tahta çıkışının ertesi günü analığının elini öperek;

"Siz annesizliğimi bana bir gün hissettirmediniz. Nazarımda öz annemden farkınız yoktur ve mevkiiniz Valide Sultan mevkiidir. Sarayda da Valide Sultanlığın bütün hak ve selahiyetlerine sahip olacaksınız. Fakat devlet işlerine müdahaleye kalkıp şunun bunun himayesini üzerinize almaktan ve rütbe ve memuriyet heveslilerine delâletten kat'iyyen çekinmenizi bilhassa rica ederim" demiş, Perestü kadın da ölünceye kadar Sultan'ın bu arzu ve iradesine riayetkar kalmıştır. Kadın ve çocukları da bu hususa çok riayet etmişlerdir.
(34)

Çocukların hataları direk yüzlerine söylenmemeli annesi rafından ikazı temin edilmeli.

Terbiye hususuna çok dikkat eder, en küçük kusurları dahi hoş-görmez, kendisiyle yüzgöz etmezdi. Çocuklarının bir kusurunu gördüğü veya hissettiği zaman çocuklarına direk söylemez, anala-rına haber gönderirdi. Anneleri de çocuklarına babalarının huzurun-da ne suretle konuşacaklarını, nasıl hareket edeceklerini öğretir ve onlar da bu edebe riayet ederlerdi.

Kız çocukları sakin ve nazik hareketli olmalı.

Kız çocuklarının giyiminin çok sade olmasını, "cici bicili" şeyler giymemelerini isterdi. El işaretleriyle, yüksek sesle konuşmalarından hoşlanmaz, daima sakin ve nazik hareketli olmalarına dik-kat ederdi. Büyüklerine, annelerine, kardeşlerine daima saygılı davranmalarını, önlerine geçmeyip sıralarını muhafaza etmelerini ister, şımarıklıktan hiç hoşlanmazdı.

Erkek çocuğu erkek gibi büyümelidir.

II. Abdülhamid Han, halk tarafından olduğu kadar, aile içerisindede de sevilir ve sayılırdı. Halkına olduğu gibi çocuklarına da şefkati çok fazlaydı.

Ayşe Sultan, çileli bir hayat sonrasında İstanbul'da evlenir. Ve bir oğlu olur. II. Abdülhamid Han da, Selanik'ten İstanbul'a getirilince torununu kendisine getirirler ve torununu gördüğüne sevinç gözyaşlarına hakim olamaz. Kimbilir neler düşündü...Selanik'teki o azap dolu günlerden kurtulan kızının torununu görmek nasıl bir duygu bilinmez. Bu sevinçli anında çocuğu çok sever ve kızma şu haberi yollar;

" Allah bağışlasın. Ömrü uzun olsun. Beni unutturmayıp da çocuğa tanıttığından dolayı teşekkür ederim. Bu kadar terbiyeli büyüttüğüne de son derece memnun oldum. Elimden gelen duadır. Yalnız, saçları çok güzel ama kestirsin. Erkek çocuğu erkek gibi büyümelidir"
aksavaşçı isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 12-27-2007, 18:07   #46
Kullanıcı Adı
aksavaşçı
Standart SULTAN İKİNCİ ABDÜLHAMİD Hakkında Herşey
Hitabet
Hitabet nazikçe olmalı.
Abdülhamid Han, hitabete son derece ehemmiyet verir, kimseyi "sen" diye çağırmadığı gibi hizmetçilerine dahi "getir", "götür" şeklinde emir vermezdi. "Getiriniz" veya "götürünüz" gibi nazikane şekilde emir verirdi. Kız çocuklarına "kızım" veya "sultan" diye hitap eder, kadınlarına da pek saygılı muamelede bulunurdu, "başkadın" veyahut "başikbal" şeklinde haber gönderir ve çağırırdı.

İngiliz Ajanı Yahudi Vambery de : "Onu fazlasıyla zeki ve uyanık buldum. Hazır cevap olmasına rağmen, görüşlerini ancak inceden inceye düşünüp taşındıktan ve danışmanlarının fikirlerini aldıktan sonra ifade eder." diyordu. (35)

Oğulları ile selamlık dairesinde görüşür, hangisini isterse "gelsin" diye emrederdi. Büyük oğullarına karşı daha resmi idi. Onlar da huzurda daima İstanbulin denilen yakası kapalı yırtmaçlı bir çeşit elbise ile çıkarlardı. Adi pejmürde kıyafetle asla huzuruna gitmezlerdi. En çok sevdiği oğlu Burhaneddin Efendi ile küçük oğullan, büyük olan diğer Şehzadelerden daha sık huzura giderlerdi. Cuma selamlıklarında oğullarının bulunmasını mutlak isterdi. Oğullarına yapacağı ihtarları direk yapmaz ya musahiplerle vaya mabeyncilerle yapardı.
aksavaşçı isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 12-27-2007, 18:08   #47
Kullanıcı Adı
aksavaşçı
Standart SULTAN İKİNCİ ABDÜLHAMİD Hakkında Herşey
Tevazu
II. Abdülhamid Han, mütevazi idi. Kendisini başkalarından üstün görmez, kibirlileri de sevmezdi. Zamanın Haremağalarından biri anlatır:

"Odasına herhangi bir haremağası veya hademe girdiği zaman, sırf Allah'u Tealanın mahlukuna saygı göstermek için ayağa kalmak ister fakat Müslümanların Halifesi ve Türklerin Padişahı sıfatıyla öyle bir harekete imkan bulamayınca, ayağa kalkışını gizlemek maksadıyla masasında bir kağıt arıyormuş gibi yapar ve yalnız Alllahu Tealanın görüp kulların farkına varmadığı şekilde isteğini yerine getirirdi..."
aksavaşçı isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 12-27-2007, 18:08   #48
Kullanıcı Adı
aksavaşçı
Standart SULTAN İKİNCİ ABDÜLHAMİD Hakkında Herşey
Mesgale
II. Abdülhamid Han, manzara resimleri ve marangozluğa meraklıydı. Vakit bulduğunda kendisine has marangozluk atölyesinde çalışır, yaptığı birçok sedefli, oymalı eşyalar Yıldız'da saklanırdı.

Marangozluğa olan ilgisi babasının zamanında başlar. Abdülmecid Han zamanında Halil Efendi adında usta bir sanatar vardı, Sultan, babası gibi bu Halil Efendi'den ders aldı ve onunla birlikte çalıştı.. (38)

Manzara ve çiçek resimlerine olan ilgisi Saray'da büyük bir Tablo koleksiyonu oluşturmasına sebep oldu.

Saray'da bir marangoz atölyesi açmıştı. Sultan bir de iskemle ile yaklaşık 35 santimetre boyunda küçük, zarif bir çekmeceli dolap yaptırmıştı.

Aynı şekilde çiniciliğe de meraklı idi. Yine sarayda açtığı marangozluk ve çinicilik atölyesinde yaptığı eserleri, bir çok yabancı devlet adamlarına hediye olarak gönderdi.(39)

Gün gelir meşgaleler teselli kaynağı olur.

Selanik'te Alatini köşkünde ikamete ederken muhafızlarından Fethi Okyar'a saatçilik ve marangozlukla alakalı alet ve malzeme-getirilmesini rica ederek şu nasihatta bulunur:

"Böyle alışkanlıklar, meşgaleler, zevkler edininiz...Benim bunlara şehzadeliğim zamanında merak ettim. Hükümdarlığımda da vakit buldukça değil, vakit ayırarak devam ettim. Bugün benim için münhasıran (yalnızca) meşgale değil, tesselli de oluyor."
aksavaşçı isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 12-27-2007, 18:09   #49
Kullanıcı Adı
aksavaşçı
Standart SULTAN İKİNCİ ABDÜLHAMİD Hakkında Herşey
Meslegin Olsun, Istersen Padisah Ol
II. Abdülhamid Han, aynı zamanda çok iyi bir tüccardı. Babası Maslak köşkünü kendisine verince orayı çiftlik haline getirdi. Aynı yerdeki bir üstübeç ocağını işletti, koyun ve inek yetiştirdi ve aynı zamanda Avrupa'dan muhtelif çiçekler ve gül fidanları getirterek bahçenin bir kısmını çiçek bahçesi haline çevirdi. Para kazanarak zengin olan Abdülhamid han, servetini, saltanatı sırasında din ve devlet hizmetlerinde kullandı. Zekası ve politik kabiliyeti dolayısıyla amcası Sultan Abdülaziz, onun serbest bir ortamda yetişmesini sağladı. Mısır ve Avrupa seyahatlerinde yanınnda götürdü.

II. Abdülhamid Han tahta geçince "cülus masrafı" olarak sarfedilen altmış bin ikayı ticaretten kazandığı kendi parasından verdi. (41)

Sultan'ın hususi ve ailevi hayatında hiçbir israfı yoktu. Padişahığı zamanında da iktisatlı yaşar, her fırsatta iktisat ve intizamın faydalarını söyler, lüzumsuz sarfiyatın ve bilhassa borçlanmanın aleyhinde olurdu. Buna rağmen yaşadığı devri ve etrafındaki insanların ahlak ve istidadını, zayıf noktalarını iyice tedkik ederek bu insanları para ve menfaat vasıtasıyla elde ediyor, böylece devlet aleyhindeki faaliyetlerine mani oluyordu. (42)

Abdülhamid Han, muntazam bir bütçe ile geçimini temin eder, dairesinin en ufak masraflarına varıncaya kadar her muameleyi kendi teftiş ve nezareti altında bulundurur, bilhassa israftan son derece kaçınırdı. Diğer şehzadeler para hususunda sıkıntı çekerlerken Abdülhamid Han, bir taraftan tasarruf bir taraftan da ticarette kazandığı paralarla müreffeh bir hayat geçirir, kardeşlerine, ihtiyaç sahiplerine yardım ederdi. Bilhassa kardeşi Murat Efendi'ye çok defalar borç olarak para verdiğini söylemiştir.

aksavaşçı isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 12-27-2007, 18:10   #50
Kullanıcı Adı
aksavaşçı
Standart SULTAN İKİNCİ ABDÜLHAMİD Hakkında Herşey
Ata binmek sevda isi
Sultan Abdülhamid han, gençliğinde çok hareketliydi. Ata binmeyi aşk derecesinde severdi. Oniki yaşında iken her sabah ata binip saraydan uzaklaşmayı adet edinmişti. Yalnız başına İstanbul'un her tarafına gider, yanında kimseyi almak istemezdi. Böyle bir günde attan düşmüş, üç ay kadar hasta yatmıştı. En azgın atları bile idare edebilmesi sayesinde, Padişahlığında başına gelen mühim bir kazadan kurtulmuştu. (43)

Padişahlığının beşinci veya altıncı yılında, bir Cuma selamlık alayını Ortaköy Camii'nde yaptırır. O güne kadar selamlıklara atla gidilirdi. Adeti üzere yine atla çıkar. Kimler ve nasıl yapmışlarsa ata fleft yağı sürmüş oldukları için saraydan camiye güçlükle ve birkaç defa yere çarpılmak tehlikesini atlatarak sırf usta binici olması sayesinde gidebilir. O günden sonra selamlığa giderken araba kullanmaya başlar.Gençliğinde denizde yüzmeyi, kürek çekmeyi, yelken kullanmayı da severdi.
Tabancayla atıcılık ve kılıç kullanma talimlerinden de vazgeçmezdi. Babası Sultan Abdülmecid han, kendisine Kağıthane Köşkü'nü, Ali Bey Çiftliği'ni vermişti. O zaman hemen her gün atla çiftlikte dolaşır, bütün işlere nezaret ederdi. Civarda av ile de meşgul olur, av tüfeğiyle nişancılıkta da maharetili idi. Bir av eğlencesi sırasında yüzünün sağ tarafına bir saçma isabet etmiş "Bu saçma o günlerin yadigarıdır. Hala sakalımın altında duruyor. Varsın dursun. Bize bir zararı yok" derdi. İstranca ormanlarında ava gittiğini, bir gün eşkiyaya rastlayıp onlarla mücadele sırasında kolundan yaralandığını söylerdi çocuklarına.

Kendisi Bu hususta şunları anlatır; "Gençliğimde denize girer, pek iyi yüzer, ata biner, araba kullanır, kürek çeker, yelken kullanır, tabancayla atıcılık yapar, ava gider, kılıç talimleri yapardım."
aksavaşçı isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı




2007-2026 © Siyaset Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.


Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı