Siyaset Forum - Siyasetin Kalbi
Osmanlı Tarihi (AK Parti) Osmanlı Devleti ve Osmanlı kültürü.



Cevapla
Stil
Seçenekler
 
Alt 12-27-2007, 18:10   #51
Kullanıcı Adı
aksavaşçı
Standart SULTAN İKİNCİ ABDÜLHAMİD Hakkında Herşey
Sabır
İstenmeyen olaylar karşısında sabırlı olmak, tahammül etmek ve soğukkanlılığı muhafaza ederek problemleri çözmek Sultan Ab-dulhamid Han'ın başka bir liderlik sırrıydı.
Meşrutiyet'in ilk Cuma selamlığı sonrasında (31 Temmuz 1908) Ayşe Sultan hatıratında babası ile konuşmasını şöyle nakleder

" Bugün bizim arabanın önünde bir hoppa çocuk mütemadiyyen koşup dolaşıyordu. Gördünüz mü?" "Evet efendimiz, gördüm, Rıza Tevfik Bey imiş. Diğerine de Selim Sırrı Bey diyorlar" deyince bu defa babam daha ziyade gölümseyerek "Bu koca alayın nizam ve intizamı bu hoppa çocuklara mı kaldı? Deli gibi önümde, arkamda dolaşıyorlardı. Bunlar ne bilirler ki idare edecekler? Allah milleti bu gibi hoppalardan esirgesin" dedi. Sözlerini üzüntülü bir edayla şöyle bitirdi:

"Mahzun olmamalı. Daha böyle nice nizamsız günler görüp geçireceğiz. Ama sabır ve tehammül ile, inşaallah , memleketim, milletim selamete çıkacaktır. Kızım, ben hayatımın yarısından fazlasını tamamlamış bulunuyorum. Milletimin selamet, huzur ve ilerlemesinden başka emelim kalmamıştır. Allah millete zeval vermesin. Duam budur."

aksavaşçı isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 12-27-2007, 18:11   #52
Kullanıcı Adı
aksavaşçı
Standart SULTAN İKİNCİ ABDÜLHAMİD Hakkında Herşey
Korkaklar Hizmet Edemezler
II. Abdülhamid Han, yetişmiş, samimi devlet adamlarından mahrumdu. Kadrosu yoktu. Adeta yalnız başına koskoca devleti sırtında taşıyordu. Kendisinden çok büyük iyilikler görmüş sadrazamları (başbakan), yöneticiler nankörlük ediyor, iyiliklerini görmüyordu. Bunlardan biri de birçok kerre Sultan tarafından başbakanlığa getirilen Sait Paşa'ydı.

Sultan'ın en ehemmiyet verdiği ve kendisine çok iyilikler yaptığı sadrazamlarından (başbakan) Said Paşa, Padişah'tan iyilik görmediğini açıkça söylemekten çekinmiyordu. 11. Abdülhamid Han, Said Paşayı Okul sıralarında tanıdı. O zamanlar bile bazı ufak tefek yazılarını kendisine yazdırtırdı. Akıllı, zeki, olduğunu söyler takdir ederdi. Sultan Abdülhamid Han'ın ifadesiyle; "...Garip şeydir; Said Paşa, bana daima sıkıntılı zamanlarımda çok iyi hizmette bulunmuştur. Birçok hususlarda kendisine mabeyncileri göndererek fikrini sorar, o zaman en doğru, sadıkane cevaplan alırdım. Fakat sadrazam (Başbakan) olunca iş değişirdi. O mevkiye gelince kendisinden istifade edilemezdi. Azle mecbur olurdum. Said Paşa ayaklı kütüpha-

nedir. Son derece bilgili, akıllı, tecrübelidir. Vezirlerimin arasında onun kadar bilgilisi yoktur. Fakat kurnazlığı ve korkaklığı yüzünden hizmet edemiyor."

Bu Sait Paşa'dır ki İttihat Terakki ileri gelenleri arasında Sultan'ı tahttan indirecekler arasında yer alır.

II. Abdülhamid Han, azl' edilip Selanik'e gönderilince orada; "sizi bu hale getiren, hiyanet eden Said Paşa'dır" sözlerine; "Hayır, Allah'ın emri yerini buldu. Said bir korkaktır. Onun için alet olmuş, böyle yapmaya kendisini mecbur görmüştür" cevabı vermiştir. (45)

Başka Bir Nankör

Kızı Ayşe Sultan'dan dinliyelim; "Bir sabah, tahminen onbuçuktu. Yemekten evvel hava almak için babam balkona çıkmış, dolaşıyordu...Tam benim balkonumun altından bir tabanca patladığını duydum. 'Eyvah! Korktuğumuza uğradık' diye bir feryad kopararak deli gibi merdivene koştum. Aşağıya indim. Gözlerime ilk ilişen babam oldu. Ayakta balkonun kapısı önünde duruyor, annemle, Saliha Naciye Hanım'a hadiseyi anlatıyordu. Diğer haremleriyle biz kızları da oraya gelmiştik.

-Salim bize kurşun attı. Şu karşıdaki taflanların arasına saklanmış. Gözlerimle gödüm. Ben çık diye bağırınca her nedense ikinci kurşunu atmadan ayağa kalktı.

Bahçede Musahiplerden Selim Ağa ile Kahvecibaşı Ali Efendi ve Abid Efendi geziyorlarmış. Bu hali onlar da görmüşler. Kurşun duvara çarpıp geriye teperek bahçedeki çakıl taşlarının üzerine düşmüş. Babam, Ali Efendi'ye seslenmiş, "Kurşun işte şurada duruyor, Alıp bana getir," demiş ise de Ali Efendi, "Affet beni Efendiciğim, getiremem" diyerek korkusundan ağlamıştır.

Bu vak'a üzerine zabitler koşup Salim'i tuttular. Alıp götürdüler. Babam derhal Rasim Bey'i istedi. Rasim Bey o anda köşkte yoktu. Biraz sonra geldi. Babam hala kapınınönünde Rasim Bey'i bekliyordu. Ona yerde duran kurşunu göstererek.

Salim bizi vurmak istedi. Lakin muvaffak olamadı.İşte kurşun burada duruyor.Bizimkilerden istedim. Getirmediler. Kurşunu bana veriniz. Hatıra olarak saklayacağım, dedi. Rasim Bey:

-Birşeydir oldu. Kusuru bakmayınız. Ben şimdi Salim'i buradan çıkaracağım. Meraketmeyiniz. diyerek bahçeye indi. Kurşunu aldı.
-Veremem, diyerek cebine koydu. Çıkıp gitti. Bu köşkün limonlukta çalışan eski bir bahcıvanı vardı. Barbo adında bir Rumdu. Bu hali tamamiyle görmüştü. Kurşun atıldığı sırada orada bulunuyordu. Eliyle yüzünü kapayarak feryatla bağırmıştı. Çok ağlamış olduğunu da ağalardan haberaldık.Salim bunu neden yaptın?
diye sordukları zaman Cümlemizi kurtarmak için. Cevabını vermiştir. Bunu da sonradan öğrendik."

Ayaşe Sultan anlatmaya devam ediyor: "Esasen babamın talihidir. Kime nimet yedirdiyse mutlak ondan ihanet görmüştür. Bu Kürt Salim kimdir. Vaktiyle pek fakir bir ailenin çocuğ imiş. Asker olmak istediği halde müracaat edecek kimsesi yokmuş. Bu arzusunu bazı kimselere söylemiş. Onlardan biri kendisine babamın hususi doktoru İsmet Paşa'ya başvurmasını tavsiye etmiş. İsmet Paşa,Yıldız'a yakın olan Yeni mahalle'de ikamet edermiş. Saraya da daima sabahlan yokuşu yürüyürek çıkmak suretiyle gelirmiş. Bazı kimseleler Paşa'yı yolda yakalayıp hallerini anlatırlar, o da Padişah'a arzeder, bu suretle birçok kimselere iyilikte bulunurmuş. Salim'e de aynen böyle yapmasını tavsiye etmişler. Salim, bir sabah İsmet Paşa'yı yokuşun başında bekleyip halini anlatmış.İsmet Paşada , "Peki oğlum, Efendimize arzederim" demiş. Babama bu genç çocuğun halini anlatmış. Babam da Kuleli'ye yazdırtıp ihsan göndermiş. İşte Salim bu suretle yetişmiş, yüzbaşılığa kadar terfi etmiştir.Lakin gel zaman git zaman .babamın hal'inde moda olan kahramanlık zihniyetiyle babamı ortadan kaldırmanın bir şeref olacağını düşünerek bu kurşunu atmaktan çekinmemiştir. Böylelikle minnet borcunu ödeyecekmiş!" (46)

Başka Biri

II. Abdülhamid Han'ın 33 yıllık hizmetinden sonra kendisine verilen sıkıntı ve çektiği ızdırabın bir misalini verelim:

Bu kez kızı Şadiye Sultan'dan dinliyelim;

"Babamın Başmebeyncisi Tahsin Paşa azlolunmuş, onun yerine katiplerden Jön Türklerin itimat ettiği İttihat ve Terakki mensubu Cevat Bey tayin olunmuştu. Tesadüfen o gün babama gitmiştim. İlk defa huzura çıkan Cevat Bey (Ah efendiciğim, bensizin sadık bendenizim.Tahsin Paşa beni uzun zaman huzurunuza çıkarmadı. Büyükbir müzayaka içindeyim!) diye yalvarır gibi konuşuyordu. Babam hareme girdi.Üzüntülü idi.Bütün saray halkınca dalkavukluk ve mürailiği ile isim yapmış böyle bir adamın kendisine hususi katip olarak verilmesinden duyduğu ye'si gizlemeğe çalışıyordu. Çekmecesinden bir deste banknot alarak, selamlıkta bekleyen Cevat beye götürüp verdi. Fakat, bu zengin ihsanı görünce yerlere kapanıp ayaklarını öpmeye çalışan Cevat Beyi, bu teşebbüsünden dolayı hayatının en buhranlı anında dahi tekdir ve takbih etmeyi ihmal etmemiştir:

-Rica edeyim! Secdeler Allaha mahsustur. Bu gibi hareketlerde bulunmanızı ve ikinci ihtara lüzum bırakmamanızı rica ederim! demiştir.

Birkaç gün sonra, babamın hal'ine ve Reşad efendinin cülusuna ait Meb'uslar Meclisi kararı tebliğ edildi. Babam gayet serin kanlılıkla:

-Mademki, otuzüç sene memnun edemedim, kimi isterlerse hayırlı etsin. Yalnız rica ederim, bütün ailelerimle beraber biraderimin oturduğu Çırağan Sarayına beni götürünüz! dedi.Tebliği heyeti
-Mebuslar Meclisince, Selanik'te hazırlanan köşke gitmeniz için karar alınmıştır cevabını verdi. Babam:

-Yorgunum ve yaşım da uzun yolculuklara müsait değildir. Allaha kasem ederimki, saltanatta gözüm yoktur; fakat ailemle Çırağan Sarayında ikametimi rica ediyorum! dedi. Tebliğ hey'eti, Meclise yeniden arzedileceğini ve alınacak cevabın yeni başmabeynci Cevat bey ile bildirileceğini söyleyip ayrıldı. Bir iki saat sonra cevap geldi. Derhal Selanik'e hareket için hazırlanması hakkındaki Meclis kararını Cevat bey, maalesef bir kaç gün önce bir deste banknotu aldığı vakit yerlere kapanarak ayaklarını öptüğü babama çok ağır sözler saffederek bildirdi. Ağzına aldığı kelimeler terbiye dışı idi, alelade bir adama dahi söylenmesi ayıptı."(47)
aksavaşçı isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 12-27-2007, 18:12   #53
Kullanıcı Adı
aksavaşçı
Standart SULTAN İKİNCİ ABDÜLHAMİD Hakkında Herşey
Vatan Millet Sevgisi
Eniriniz altındakileri sevmedikçe onlara hizmet edemezsiniz.

II. Abdülhamid Han milletini çok severdi. Hele ne sebepten olursa olsun herhangi birine zarar gelmesine asla gönlü razı olmazdı. Vatan ve milletin selameti için gece gündüz çalışır, uykusuz kalır gerektiğinde hayatını feda ederdi. Bu hususta kıza Şadiye Sultan şunları anlatır;

"Babam, milletini delicesine severdi. (Ahmetcik) (Mehmetçik) sözlerini kullandığı vakit öz evlatlarından bahsediyormuş gibi yürekten sevgisi derhal yüzünden okunurdu. Babamın saltanatı zamanında yalnız bir tek harp hatırlıyorum. O da Yunan harbidir. Bu benim çocukluk zamanıma rastlamıştır. Hatırladığıma göre, haremdeki dairelere top top bezler getirilip dağıtılmıştı. Yaralı askerler için gecelikler dikilirdi. Hizmetkarlarımızla beraber sabahın erken saatlerinden, gece uyku saatine kadar dikiş makinelerimizin başında, bizden istenilen sayıda giyeceği yetiştirmeğe çalışırdık. Bu hummalı faaliyet bütün muharebe müddetince devam etti. Ben de çamaşırlara düğme dikerdim. Aklımca büyük iş gördüğümü sanırdım.Babam aramıza gelip
-Aferin evlatlarım, Allah vatanımızı düşmanlardan muhafaza buyursun! derdi.

Biz bu sözlerden kuvvet ve şevk alırdık, zaman kaybolmasın diye gözümüzü iğnemizden ve makinemizden ayırmaksızın onu dinlerdik. Vatan! Vatan! Babam bunu bizlere ne kadar çok söylemişti."
aksavaşçı isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 12-27-2007, 18:12   #54
Kullanıcı Adı
aksavaşçı
Standart SULTAN İKİNCİ ABDÜLHAMİD Hakkında Herşey
İman Kuvveti
II. Abdülhamid Han'ın en önemli sırlarından biri kuvvetli imana sahip olmasıydı. 33 yıllık saltanatı boyunca gücünü bu iman kuvvetinden aldı.

Sultan'ın meşhur bir sözü vardı: "DİN VE FEN" Osmanlı devletinin bu ikisine de sahip olması gerektiğini ifade eder ve İslam aleminin bu iki ziynetle ziynetlenmesini isterdi.

Ülkeyi kalkındıracak tek unsurun eğitim, onun da temelinin din olduğunu sık sık tekrar ederdi. Osmanlı devletinin bekası ve güçlenmesi İslamiyetin yükselmesine bağlı olduğunu, yeterli din eğitiminden mahrum insanların sadece şahsi menfaatleri tatmin için, çalışan egoistlerden oluşacağını ve memleketin de bundan zarar göreceğini belirtirdi.

II. Abdülhamid Han, Osmanlı devletini ayakta tutan yegane, gücün İslamiyet olduğuna inanmakta, devlet ve millet selametinin ancak güzel dinimiz olan İslamiyeti tam ve doğru olarak yaşamasına bağılı olduğunu bildirmektedir. Çocuklarına v.e etrafındaki insanlara da düşmanların oyununa gelinmemesi, dinsiz, ahlaksız insanlardan uzak kalınması gerektiği, İslamiyetin ilerlemeye mani olmadığı aksine ilerlemenin anahtarı olduğunu söylemekte ve yazmaktadır. Bu hususta çeşitli zamanlarda, özel sohbetlerinde-,, halka açık yerlerde beyan ettiği görüş ve düşünceleri;

Yeniden Canlanmak için Avrupa Medeniyetini taklit değil, gücümüzün esası olan İslamiyete dönmektir.

"İmparatorluğumuz, din, iman ülkesidir. ve öyle kalacaktır. Eğer din anlayışı yıkılırsa, İmparatorluğmuz'un sonu gelmiş demektir." "Kendi programımızı tatbik etmeliyiz. Ve her şeyden evvel İslamiyetin gösterdiği yolda gitmeliyiz. Hiçbir padişah başka türlü hareket edemez ve etmemelidir." "Eğer yeniden canlanmak, eski kuvvetimizi bulmak, eski büyüklüğümüze erişmek istiyorsak bize bu kudreti vermiş olan, Avrupa'nın sözümona medeniyetini taklit etmek değil, bilakis kudretimizin esasrolan İslamiyet'e dönmektir. "Kainatın yaratıcısı olan Allahu tealaya hamd olsun. İlahi, yalnız sana kulluk ederiz, yalnız senden yardım dileriz. Bizi doğru yola erenlerin, yollarını şaşırmayanların gittiği yola götür. " (49)

"Bizi yükselten, dinimize karşı duyduğumuz büyük aşktır"

II. Abdülhamid han, İslamiyete saldıranları sevmez, İslamiyet ilerlemeye manidir diyenlere de şu cevabı verirdi;

"Avrupalılar, bizi küçültmek veya kötülemek istedikleri zaman Müslümanları taassublukla suçlarlar. Diğer mezheplerden olanlara.
sözde tatbik ettiğimiz kanlı zulümleri kastederler. Fakat Hıristiyanlar'in bizde olunca taassup dedikleri, kendilerine gelince vatan sevgisi diye adlandırdıkları aşk aynı aşk değil midir? Onların vatanları için duydukları hissi, biz dinimiz için duymaktayız. Düşmanlarımız buna taassup diyorlar. Müslümanlar dinleriyle hakikaten iftihar etmelidirler. Mü'minlerin ateşli bir aşk ile bağlı oldukları Hazreti Muhammed'dir (sallallahu teala aleyhi ve sellem) doktirini, insanlar arasındaki eşitliğe inanan, zayıfları koruyan, iyiliğe kıymet veren, kanunlara hürmeti emreden bir dindir. Dogmatik fikirleri, sembolleri, batıl itikatları kabul etmez. Bizi yükselten, dinimize karşı duyduğumuz büyük aşktır. Dinimizin terakkiye (ilerlemeye) mani olduğunu söylemek gülünçtür ve hakikate gözünü kapamak demektir. (50)

II.Abdülhamid Han, Allahu tealanın emretti ibadetleri elinden geldiğince yerine getirir, beş vakit namazı zamanında kılar, abdestsiz yere basmazdı. (51)

Bir çok kere kendisi imam olmuştur. Saltanatı süresince ağır hastalığı sebebiyle yalnız bir Cuma namazını terke mecbur kalmıştır. Ramazan aylarında sıhhati bozulmuş olduğu halde dahi oruçlarını tutmuş yememiştir. (52)

II. Abdülhamid han içki içmez, içenleri sevmez ve hoş görmez Saray'a da sokulmasına müsaade etmezdi.

"Vicdan hürriyetine dünyada en çok müslümanlar hürmet göstermişlerdir"

"Bizi müsamahakar olmamakla itham edenler ancak cehaletlerini isbat ederler. Memleketimiz dahilindeki diğer din ve mezheplerden olanları, Müslümanlığı kabuletmeye mecbur etseydik, din farklılıklarından doğan birlik eksikliği için bugün bu kadar üzülmezdik. Halen dahi diğer dinde olanlara fazla hak ve imtiyaz vermeye devam ediyoruz. "Vicdan hürriyetine dünyada en çok müslümanlar hürmet göstermişlerdir. Dünyanın hiçbir milleti bizim kadar misafirperver değildir. Memleketlerinden sürülen pek çok kişiye barınacak yer vermişizdir. Nitekim Rusya ile harpetmeyi bile göze alarak, Polonyalılar'ı kabul etmedik mi?" (53)

II.Abdülhamid Han Ehl-i sünnet itikadında bir Müslüman di. Zaten Osmanlı devleti de İslamiyeti bozmaktan, islamiyete hurefa ve yalanlan karıştırmaktan korumaya çalışmış, İslamiyete bidat, sapık düşünceleri karıştırmaya çalışanlara karşı mücadele etmiş, dünya insanlığına Ehl-i sünnet itikadını yaymışlardır. II. Abdülhamid Han da buna çok riayet etmiş, itikat ve iman birliğinin korunmasına çok gayret sarfetmiştir. Bilhassa Yayımlanan Kur'an-ı Kerimlerin hatasız olarak yayınlanmasına çok dikkat etmiş, hatalı olanların toplatmış ve uygun bir şekilde kaldırmıştır. Yayınlanacak olan Kur'an-ı Kerim ve diğer dini kitaplar bir kurulca incelenir uygun olanlarının yayınlanmasına müsaade edilirdi. II.Abdülhamid Han'ın bu hassasiyetini milleti tahrik için kullananlar da çıkmış Şultan'ın dini kitapları yaktığı, Kur'an-ı Kerimlerin sansür edildiğini söylemişlerdir. (54)

Son Padişah Sultan Vahdettin Han Saray'da bulunan Fuad Türkgeldi'ye; "Benim sülalemde, bir tane bile dinsiz yoktur. " demiştir. (55)

Abdülhamid Han, tasavvuf ehli, Şeriatın emrettiği doğrultuda 37 hareket eden ve bu emirlerin dışına çıkmayan bir veliyi kamil idi.Şeriatın emirlerine uymayan hiçbir işi yapmaz ve yapılmasına da razı olmazdı. İngiliz yazar Joan Haslip;
"Hiç bir yabancı devletin tazyiki, Abdülhamid'i Kur'an'ın ve Şeriatın eniklerine uygun olmayan bir reformu yapmaya ve imtiyazı vermeye asla mecbur edemezdi." (56)

Başka bir Avrupalı yazar şunları anlatır: "Padişah, Ramazan ayında, dini vazifelerini çok ciddi şekilde yerine getirir, bu ayda hiçbir hristiyan huzura kabuledilmezdi. Bu kaide yalnız sefirlere değil, padişahın, Mister Tomson, Banker Zarifi ve hususi hekimi Mavvroyani gibi en yakın dostlarına bile tatbik edilirdi."
aksavaşçı isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 12-27-2007, 18:13   #55
Kullanıcı Adı
aksavaşçı
Standart SULTAN İKİNCİ ABDÜLHAMİD Hakkında Herşey
Muhasebe
Kararlar, gönül terazisinden tartıldıktan sonra verilmelidir.

II. Abdülhamid Han, doğru ve tam dini itikada sahip bir Müslüman idi. İbadetlerine çok ehemmiyet verir, beş vakit namazını muntazaman kılar, Kur'an-ı Kerim okurdu. Seccadesi Hereke Fabrikası'nda yapılmış bir halıydı. Nereye giderse kolaylıkla götürülürdü. Daima camilere devem ettiğini, Ramazanlarda Süleymaniye Camii'nde namaz kıldığını, o zamanlar camide açılan sergilerden alışveriş ettiğini hikaye tarzında evlatlarına anlatırdı. Herkesin namaz kılmasını, camilere devam edilmesini çok isterdi. Sarayda beş vakit Ezan-ı Muhammedi okunurdu.

II. Abdülhamid Han, büyücülüğe, hurafelere asla inanmaz, bunları yapanları da sevmezdi. Her iş ve hareketinde İslamiyete uymaya çok gayret ederdi. Zulüm ve adaletsizlikten aşırı derecede korkar, hiçbir insanın zulüm görmesine razı olmazdı.

Yöneticilere Sadakat Yemini

Abdülhak Hamid anlatıyor:

"Sultan'da dini his ve metafizik ürperti hastalık halindeydi. Herkesi de kendisi gibi bildiği, Allah korkusunu kalblerin en büyük müeyyidesi saydığı için devlet büyüklerini bu taraflarından tutmak ister, hareketlerindeki doğruluğu bu yoldan ölçerdi. Hiç sebep yokken gece yarısı uykudan kaldırılıp saraya getirilen nice devlet ricali vardır ki, huzura çıktıkları zaman Sultan'ın yanında açık bir Kur'anı Kerim görmüşler ve ona el basarak sadakatlerini teyide davet edilmişlerdir. Türk-Yunan Muharebesinin başında Yıldız'daki askeri toplantıda da kumandanlara aynı "yemin teklif edilmiş ve İslam-Türk şerefini gölgelemeksizin Selanik ordusuyla en kısa zamanda Atina'ya girmek için bütün mevcudiyetleriyle çalışmaları için teminat istemişti. Denilebilir ki Abdülhamid, en havai işle uğraşırken bile Allahı düşünmekten geri kalmazdı sözlerine, üslubuna, işlerine, iş görme tarzına daima bu ölçü hakimdir." (58)

Muska

Vefatından bir gün sonra boynunda ömür boyu muhafaza ettiği muskayı merhum Ebubekir Hazım Bey görmüş, açmış ve okumuş. Muskarın bir tarafında "iyi insan nasıl olur?", diğer yüzünde ise "Kötü kişi kimdir?" sorularının cevaplan yer almaktaydı.
aksavaşçı isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 12-27-2007, 18:14   #56
Kullanıcı Adı
aksavaşçı
Standart SULTAN İKİNCİ ABDÜLHAMİD Hakkında Herşey
Abdest ve İmza
II. Abdülhamid han, İslamiyet'in emirlerini yapmakta ve yasaklarından kaçınmakta son derece hassasiyet gösterirdi. Abdestsiz yere basmazdı. İslam'a aykırı yurt içinde ve dışında zararlı yayınların yapılmaması Müslüman evladlarımn dinlerini ziyana uğratmamaları için mümkün olan her hizmet ve faaliyeti yürütmüştür.

Kazı Şadiye Sultan Anlatıyor;

"Sıhhatli bir erkekti, sağlam bir bünyesi ve idmanlı bir vücudu vardı. Küçüklüğümde, onun bir defa hastalandığını hatırlarım. Çok az uyurdu. Şafaktan önce kalkardı. Beş vakit namazını kılar, daima Kur'an-ı Kerim ve Buhari-i şerifi okurdu. Dindar, Allahu tealaya bağlı, büyük bir Müslüman idi. Abdestsiz yere basmazdı. Çok çalışkandı." (60)

"Bu milletin hiçbir evrakına abdestsiz imza atmadım."

Sultan Abdülhamid han, acil iş zuhur edince, gecenin herhan- ——

gi bir vaktinde uyandınlmasını ister, ertesi güne bırakılmasına rıza göstermezdi. Ve abdestli olmaya çok dikkat eder, her ne vakit olursa olsun hemen abdestini alırdı. Bu hususta mabeyn (Saray) başkatibi Esad Bey'i dinleyelim;

"Bir gece yarısı, çok mühim bir haberin imzası için Sultan'ın kapısını çaldım. Fakat açılmadı. Bir müddet bekledikten sonra tekrar çaldım, yine açılmadı. Acaba Sultan'a bir emr-i Hak mı vaki oldu? Diye endişelendim. Biraz sonra tekrar çaldım, açıldı. Sultan, elinde havlu ile yüzünü kuruluyordu. Tebessüm ederek; Evlad, bu vakitte çok mühim bir iş için geldiğinizi anladım. Daha ilk kapıyı vuruşunuzda uyandım. Abdest aldım. Onun için geciktim. Kusura bakma. Ben bu kadar zamandır bu milletin hiçbir evrakına abdestsiz imza atmadım. Getir imzalıyayım" dedi. Besmele çekerek imzaladı"
aksavaşçı isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 12-27-2007, 18:14   #57
Kullanıcı Adı
aksavaşçı
Standart SULTAN İKİNCİ ABDÜLHAMİD Hakkında Herşey
Ampulün Kaşifine teklif var
Bugün İstanbul'un her semtinde Abdülhamid Han'ın bir eserine rastlamak mümkün. O'nun halkına verdiği kalıcı hizmetlerden halen istifade etdilmekte, kurduğu hastahanelerde çocuklarımız tedavi olunmakta ve yine O'nun kurduğu mekanlarda ihtiyarlarımız barınmakta, yollarından tren ve arabalarımız geçmektedir. Ve İstanbul hala onun zamanında getirilen lezzetli Hamideye suyunu içiyor.

Bununla birlikte Batı'nın faydalı bilim ve teknolojisinin memlekete getirilmesindeki gayreti ve ileri görüşlülüğü en büyük sırlarından biri. Bilim ve teknolojiye verdiği önem insanı hayrete düşürecek derecede...

Elektiriğin daha yeni yeni kullanıldığı dönemlerdi. Bu enerjiye sahip olmanın önemini kavrayan Sultan, elektirik sahasındaki keşifleriyle meşhur Edison'u adım adım takip ettiriyordu. Neticede kendisine resmen başvurulup Türkiye'ye gelmesi ve çalışmalarına burada devam etmesi teklif ediliyordu. Bunun karşılığında Amerika'da kazandığı paranın tam yirmi mislini takdime de hazır olduğunu bildirmesine rağmen Edison kabul etmediği gibi bu tekliflere iltifat etmiyordu.
aksavaşçı isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 12-27-2007, 18:15   #58
Kullanıcı Adı
aksavaşçı
Standart SULTAN İKİNCİ ABDÜLHAMİD Hakkında Herşey
Tahtel Bahir
II. Abdülhamid Han, zamanın en ileri teknolojisine sahip olarak düşmandan her alanda ilende olmak gayretindeydi. İçteki ve dıştaki saldırılara rağmen bu alanda asla geri kalmadı. Geleceğin süper devletlerinin bilim ve teknolojide ileride olan devletler olacağı na inancı tamdı.

Bu nedenle kendisi hakkında olup bitenleri, istihbarat teşkilatı vasıtasıyla öğrendiği gibi, devletin egemenliğini ilgilendiren dünya haberlerini öğrenmek için de Nazırlarıyla (Bakan) meşeveret ederdi. Güvendiği Nazırlarından biri de Bahriye Nazırı Bozcaadalı Hasan Pasa idi. Bahriye Nazırı bir gün ona. gözle görünmeyen müthiş bir silâhtan bahsetmişti.

Bir İngiliz mühendisi tarafından keşfedilen bu garip gemi. denizaltında balık gibi yüzen ve düşmana yaklaşarak suyun altından gönderdiği torpido ile gemileri anı olarak batıran bir "tahtel bahir" yani (denizaltı) idi.

Evet, 1879 yılında Mr. Garret adında bir İngiliz gemi mühendisi Liverpol'da denize indirdiği 45 tonluk ilk denizaltı botunun denemelerini yapıyordu. Ancak bu deneme başarılı olmamıştı.Planda bazı değişlikler yapılması gerekiyordu. İkincisini, birincisinden az daha büyük olarak inşa etti ise de, o dalarken ve su altında giderken arızalar yaptı. Bu bot, mühendis Garret içinde bulunmadığı halde,yapılan ikinci denemesinde daldı ve bir daha suyun yüzüne çıkmadı. İçindeki üç uzman bilim uğrunda can verdiler.

Yılmadan denemelerine devam etmek isteyen mühendis Garret, üçüncü denizaltıyı yapabilmek için artık İngilterede para bulamadı. Ünlü İsveçli silah fabrikatörü "Nordanfild" imdadına yetişti. Üçüncü denizaltı 1885 yılında Stokholm'da tezgaha kondu. Boyu 19.5 eni 2.75 metre olan tekneye 100 beygir kuvvetinde bir Compa-und buhar makinesi yerleştirildi.Bu suretle su üstünde 9 mil süratle hareket edebiliyordu. 35,5 santimlik bir de torpido kovanı vardı. Li-verpol'dakilere kıyasla bu gemi çok daha başarılı oldu ve Yunanistan hükümetince satın alındı.

Bu garip denizaltı gemisinin, Salamin tersanesinde Yunan denizcileri tarafından tecrübe edildiğini duyan Abdülhamid han, Bahriye nazırı Hasan Paşaya emir vererek mühendis Garret'i İstanbul'a davet ettirdi. İngiliz mühendisi huzura kabul edildi ve Padişahın iradesiyle iki tahtelbahir yapmayı kabu etti. Bahriye nezaretiyle imzaladığı anlaşma gereğince Mr. Garet, 30 metre boyunda, 3.66 metre eninde, 160 tonluk bir tekne yapacaktı. Bu tekne parçalar halinde İstanbula getirilecek ve Haliç'te Türk işçileri tarafından monte edilecekti. Mürettebatı bir kaptan, iki makinist ve bir ateşçiden ibaret olacaktı. İki tanesinin fiatı, denemeleri sonunda, isteğe uygun teslim edilmek şartile, otuzaltıbin Türk altın lirası idi.

Nihayetinde 1887 yılı ilkbaharında beşer parça halinde İstanbul'a getirilen tekneler Haliç'teki Valide kızağında, Mr. Garret'in nezareti altında monte edilerek denize indirildi ve denemeler başlandı. Birine "Abdülmecid" ötekine de "Abdülhamid" adlan takıldı. Gemilerin teslim alınması töreni 1887 yılının 20 Haziran günü Haliç'te yapıldı. "Abdülhamit" bayraklarla donatılarak Divanhane Bahriye Nezareti önündeki şamandıraya bağlandı. Hükümet ve Bahriye Nezareti erkanı rıhtımda toplanmışlardı. Halk. Kasımpaşa kıyılarını bilhassa manzarası güzel olan Hastane Yokuşunu ve oradaki evleri doldurmuş olarak töreni seyrettiler. Bir arıza yüzünden dalma tecrübeleri yapılmadı ve gemiler böylece teslim alındı. Küçük lokomobil kazanı mangal kömürü ile ateşlenen ve makineleri stimle çalışan bu gemiler pek basit şeylerdi. Adeta birer denizaltı oyuncağı idiler. Havalanma tertibatı, geminin yerinde dalıp çıkması müddetince beş kişilik mürettebatına ancak yetişiyordu. Bunanla beraber Abdülhamit denizaltısı büyük taş havuzda dalıp, beş on metre ileriden çıkma tecrübelerine devam ediyor.Halil Kaptan da arkadaşlarını geminin idaresine hazırlıyordu.
aksavaşçı isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 12-27-2007, 18:15   #59
Kullanıcı Adı
aksavaşçı
Standart SULTAN İKİNCİ ABDÜLHAMİD Hakkında Herşey
Tiyatro
Abdülhamid Han, kamuoyunun nasıl yönlendirildiğini çok iyi bildiği için basın ve tiyatro'ya büyük ehemmiyet veriyordu. Basın ve tiyatronun ne müthiş güç olduğunu biliyordu. Adeta iki tarafı keskin kılıç misali. Zalimlerin elinde zulüm aracı, adil yöneticilerin elinde adalet aracı olarak kullanılabiliyordu. Bu nedenle tiyatro ve 42 sinemaya da ehemmiyet vererek memleketin selameti için kullan-• maya gayret etti. Genellikle selamlık resminden sonra kabul ettiği elçileri ve yüksek sosyeteyi aynı çatı altında ve kendi etrafında toplamasında Yıldız Tiyatrosunun büyük rolü vardı. Bu hususta Başkatip Tahsin Paşa şunları anlatmaktadır:"Ekseriya (Abdülhamid Han) çok çalıştığı ve zihnen yorulduğu günlerde tiyataro emrederdi. Saray'da bir tiyatro heyeti vardı. Bunlar İtalyan artistlerinden müteşekkil idi. Bu artistler garp (Batı) piyeslerini oynarlardı...Tiyatro bazen, sefirler ile mülakata vesile olmak için de tertip olunurdu. Sefirler Cuma günleri Selamlık resminden sonra Çıt köşkünde kabul olundukları gibi hususi ziyafetlerden sonra tiyatroda görüşüldüğü de vaki idi. Bu mülakatlarda Tercü-man-ı Divan-ı Hümayun denilen zat hazır bulunur, bazen saatlerce süren mülakatlar bu zat tarafından aynen zapt ve Padişaha takdim olunurdu. ..

"Tiyatro Sultan Hamid için çok çalıştığı ve fazla yorulduğu günlerde bir istirahat ve eğlence vesilesi olmakla beraber locasında bazen işten bahsettiği, hatta bazı kere mühim işler için burada emirler verdiği de olurdu. Sultan Hamid'in kuvvet-i hafızasının ne derece sağlam olduğunu bir tarihte tiyatro esnasında bir hadiseden anlamistim. O gün Avrupa'dan gelen ecnebi bir artist tarafından bir oyun oynanıyordu. Hünkar oyunu merak ve dikkatle takip ederken bir aralık bana hitap ederek:

-Başkatip Paşa, Üsküp'te ne kadar Bulgar nüfusu var? dedi.

Bu beklenmedik sual karşısında şaşakaldım...Esasen böyle de olmasa Üsküp'teki Bulgar nüfusunun ne kadar olduğunu bilmemek-liğim pek tabiydi. Zat-ı Şahanenin bu sualden maksadının Üsküp'teki Bulgar nüfusunu araştırmak düğümü anladım. -Müsaade buyur-sanız tahkik edip arzedeyim... dedim.

Hünkar'ın bir tiyatro seyrederken Üsküp'teki Bulgar nüfusunun adedini sorması o aralık Bulgaristan'a yönelik bir mühim iş ile ilgilendiğini kestirmek güç değildi. Nitekim çok geçmeden bunun hikmetini ben de anladım. Bulgarlar Rümelide bir metropolitik tesisine müsaadesini Babıali'den talep ediyorlar ve bu taleplerini direk Sultan Hamid'e arzediyorlardı...O bölgedeki Bulgar nüfusunun yoğunluğu ileri sürülmekte olduğundan Abdülhamid bu ciheti anla- —i-mak istiyordu...Bilahare bunun gibi daha pek çok misaller bende Sultan Hamid'in yüksek bir kuvvet-i hafıza sahibi olduğu kanaatini uyandırmıştır."
aksavaşçı isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 12-27-2007, 18:15   #60
Kullanıcı Adı
aksavaşçı
Standart SULTAN İKİNCİ ABDÜLHAMİD Hakkında Herşey
Cesaret ve Soğukkanlılık
Sultan, Memleketin bütünlüğü konusunda fevkalade bir hassasiyet gösterdi. Berlin Andlaşmasmın, Anadolu'da ermenilerin yaşadığı vilayetlerde ıslahat yapılmasını isteyen 61. Maddesini kesinlikle tatbik etmedi. Bunun ermeni muhtariyetini doğuracağını görerek; "Ölürüm de bu maddeyi uygulayamam" dedi. Başta İngiltere ve diğer Avrupa devletlerinin tehdidine rağmen bu konuda taviz vermedi. Taviz verme yanlısı olan Sadrazam ve devlet adamlarını da görevden uzaklaştırdı. Bunun üzerine İngilizler, Ermenileri isyana teşvik ettiler. Doğu Anadolu'da çıkan ermeni isyanları ile pek çok Müslüman hunharca katledildi. Bunun önlemek için Sultan, Hamidiye alaylarım kurdu. Bu birlikler yerli halktan alınan askerlerden meydana geliyordu ve bölgenin asayişini sağlamakla görevli idiler.

Ermeniler Doğu Anadolu'da isyan çıkarmakla yetinmediler. Sultan'ı öldürmek için fırsat kollamaya başladılar. Saatli bir bomba ile Osmanlı sultanını şehit ettikten sonra B ab-1 Ali'yi, Galata köprüsünü, Osmanlı Bankası'nı, tüneli, bazı resmi kuruluşlarla birlikte yabancı elçilikleri, hususu iş yerlerini havaya uçurmak, müthiş bir kargaşalık ve isyan çıkarmak, İstanbul'u kan gölü haline getirmek , böylece Avrupa devletlerinin askeri müdahalesine sebep olarak Ermeni meselesini halletmek için planlar yaptılar.

Suikastı hazırlayanların elebaşları Troşak Ermeni ihtilal komitesi reislerinden Bakulu Samoli Kayın diğer adaylı Hristofor Mni-kaelyan ile yardımcılarıydı. Saatli bomba kurup patlatmada büyük bir usta olan Belçikalı anarşist E. Jorris'e çok para vererek bu işi yapmaya ikna ettiler. Jorris hazırlıklarını yaparak, bombayı 21 Temmuz 1905 Cuma günü patlatmaya karar verdi. O gün Sultan, namazım kıldıktan sonra, camiden çıkarken, merdivenlerin başında şeyhülislam Mehmet Cemaleddin Efendi ile adetinden daha uzun konuştu. Ondan ayrılıp ağır ağır merdivenlerden inmeye başladığı sı-rada bir kaç metre ilerde yeri göğü sarsan büyük birbomba patladı.

Bu Suikastten yara almadan kurtulan sultan, büyük bir tevekkül ile Allahu tealaya sığınmış, dimdik duruyordu. Bulunduğu yerden soğukkanlılıkla ayakta, hadiselerin gelişmesini takip etti. Vazifeli subaylara, hadisenin olduğu yerden uzaklaşmak için kaçanları gösterip, yakalanmaları için emirler verdi, (65)

Sultan'ın başka bir sırrı da Allahu tealadan başka kimseden korkmamasıydı.

Herkes telaş içerisinde sağa sola kaçışırken O ise soğukkanlılığını muhafaza ederek " Korkmaymız! Korkmayınız!, herkes yerinde dursun" diyerek milleti, askerleri yatıştırıyordu. Arabasının önüne gelerek "Telaş edilmesin, İzdihamdan kimse incinmesin" diyordu. Geçmiş olsun dileklerinde bulunan ve "Efendimiz! Sizi görünce aklım başıma geldi. Metanetinize hayran oldum" diyen Ayşe Sultan kızma;

"Hamdolsun, bunu da atlattık. Lütf-i Hak'la kurtulduk. Ben mütevekkilim. Kalbimde yalnız Allah korkusu vardır. Başka bir şeyden korku duymam. Bir hadise olmadan evvel, onu önlemek için
telaş ederim. Ama tehlikenin içinde bulunduğumu hissedersem icabında ateşe atılmaktan bile çekinmem. Allah bizi korudu. Asker evlatlarımdan, ahaliden zayiat olup olmadığını tahkik ettiriyorum." (66)

Bu patlamada yirmi altı kişi ölmüş, elli sekiz kişi de yaralanmıştı.

Bu suikastten kurtulunca, binlerce seyirci ve yabancı diplomata karşı, düşünmeden, hemen söylediği şu kelimeler, cesaretini, kalbinin temizliğini, milletin olgun, şefkatli bir babası olduğunu göstermeğe yetişir sanırız:

"Kendimce en büyük emel, ehâlînin rahat ve mes'ûd olmasıdır. Bu uğurda, gece-gündüz nasıl çalışıldığı ve gayret gösterildiği ma'lûmdur. Gayret ve iyi niyetimin Allahu teala tarafından verilen mükafatı, şu hâdiseden Allahu tealamn izniyle kurtulmamdır.Onun için, Cenâb-ı Hakka şükür ve hamd ederim. Üzüldüğüm birşey var- sa, asker evlâdlarımdan ve ehâlîden ba'zılarının ölüm ve yaralı ol- malarıdır. Buna karşı üzüntüm devamlı olacaktır. Halkımın, hakkımda göstermiş oldukları hissiyata en-samîmi bir kalb ile memnû-niyyetimi beyân eyler, gök ve yer afetlerinden muhafaza için dua ederim. "
aksavaşçı isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı




2007-2026 © Siyaset Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.


Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı