Siyaset Forum - Siyasetin Kalbi
Dış Gündem Dış Gündem ile ilgili tüm konuları burada paylaşıyoruz.



Cevapla
Seçenekler
 
Alt 05-05-2012, 23:19   #1
Kullanıcı Adı
Cihannur
Standart
Alıntı:
ern1402 Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Buraya müdahile edelim dediğimizde birileri çıkıp müslüman ülkeye girmeyelim diyorlar ! Müslüman müslümana bunu yapar mı ? Biz her zaman hak yolunu ararız .
Suriye'de Müslümanları katledenler genellikle Nusayrilerdir. Nusayriler Müslüman değillerdir; onlar kâfirdir.

Alıntı:
Ahmet Özyer Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Bu nasıl bir şerefsizliktir !
Suriye'nin Müslümanlarını katledenlerin; şerefleri de yok, ahlâkları da yok, insanlıkları da yok!

Alıntı:
Cihan_ŞümuL Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
okumaya içim elvermiyor.
Suriye'de yapılmış olan bir bombalamanın sonrasında insanların durumlarını gösteren bir video seyretmiştim ve o görüntülerden rahatsız olmuştum. O tür görüntüleri içeren başka videoları seyretmekten imtina ediyorum. Oradaki kardeşlerimiz ise bizim görüntülerini seyretmekte zorlandığımız vahşeti hayatlarında yaşıyorlar maalesef.

 

Cihannur isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Konuyu Beğendin mi ? O Zaman Arkadaşınla Paylaş
Sayfayı E-Mail olarak gönder
Alt 05-06-2012, 13:13   #2
Kullanıcı Adı
Ebul Esved
Standart
Alıntı:
Cihannur Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Suriye'de Müslümanları katledenler genellikle Nusayrilerdir. Nusayriler Müslüman değillerdir; onlar kâfirdir.
Nusayriler, Arap kökenli Alevi Müslümanlardır.

Bizler, Alevi müslümanlar olarak; Kur'an-ı Kerim, Sünnet-i Nebevi ve Ehlibeyt üçgeninde İslam'a imanla bağlıyız. Bunlara aykırılık teşkil eden tanımlamaları inancımıza, değerlerimize müdahale ve saygısızlık olarak görüyor, bu tür yaklaşımlardan nemalanmayı düşünenleri de esefle kınadığımızı ilan ediyoruz.


Suriye'de Müslümanları katledenler ise senin gibi vahabi - selefi zihniyetli insanlardır.
Asıl senin gibiler müslüman değil...

Konu Ebul Esved tarafından (05-06-2012 Saat 13:38 ) değiştirilmiştir..
Ebul Esved isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-06-2012, 19:04   #3
Kullanıcı Adı
Cihannur
Standart
Alıntı:
Ebul Esved Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Nusayriler, Arap kökenli Alevi Müslümanlardır.

Bizler, Alevi müslümanlar olarak; Kur'an-ı Kerim, Sünnet-i Nebevi ve Ehlibeyt üçgeninde İslam'a imanla bağlıyız. Bunlara aykırılık teşkil eden tanımlamaları inancımıza, değerlerimize müdahale ve saygısızlık olarak görüyor, bu tür yaklaşımlardan nemalanmayı düşünenleri de esefle kınadığımızı ilan ediyoruz.

Suriye'de Müslümanları katledenler ise senin gibi vahabi - selefi zihniyetli insanlardır.
Asıl senin gibiler müslüman değil...

Nusayrilik'de Allah'ın Hz. Ali'ye hulul ettiği inancı vardır. Nusayriler Hz. Ali'ye uluhiyet izafe ederler; bu çok açık bir küfürdür.


Suriye'de Müslümanları genellikle kimlerin katlettikleri ortadadır. Suriye'de Nusayri Suriye rejimi Sünni Müslümanları katlediyor. Allah'ın gazabı Suriye'nin Müslümanlarını katleden zalim ve kâfirlerin üzerine olsun. Amin.

Vehhabi, Selefi zihniyetli olduğumu söylemeniz bana yapmış olduğunuz bir iftiradır. Ben, Hanefi mezhebinden olan Sünni bir Müslümanım. Peygamberimizin hadis-i şerifinde bildirdiği üzere Peygamberimizin ve onun ashabının yolunda olarak Cehennemden kurtulacak olan fırkadanım (Ehl-i Sünnet Vel Cemaat) Allah'a şükürler olsun.
Cihannur isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-06-2012, 23:28   #4
Kullanıcı Adı
Ebul Esved
Standart
Alıntı:
Cihannur Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Nusayrilik'de Allah'ın Hz. Ali'ye hulul ettiği inancı vardır. Nusayriler Hz. Ali'ye uluhiyet izafe ederler; bu çok açık bir küfürdür.

Vehhabi, Selefi zihniyetli olduğumu söylemeniz bana yapmış olduğunuz bir iftiradır.
Asıl iftrayı siz atıyorsunuz. Sizin "Nusayriler'de (Alevi Müslümanlarda) Allah'ın Hz. Ali'de hulul ettiğine inancı vardır" demeniz Alevi müslümanlara atmış olduğunuz bir iftiradır.

Nusayriler, Arap kökenli Alevi Müslümanlardır. Nusayriler (Alevi Müslümanlar) Hz. Ali'nin Allah'ın salih bir kulu, peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.a.v)'in vasisi ve ümmetinde hak imamı olduğuna inanırlar.

Konu Ebul Esved tarafından (05-06-2012 Saat 23:32 ) değiştirilmiştir..
Ebul Esved isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-07-2012, 00:15   #5
Kullanıcı Adı
Cihannur
Standart
Alıntı:
Ebul Esved Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Asıl iftrayı siz atıyorsunuz. Sizin "Nusayriler'de (Alevi Müslümanlarda) Allah'ın Hz. Ali'de hulul ettiğine inancı vardır" demeniz Alevi müslümanlara atmış olduğunuz bir iftiradır.

Nusayriler, Arap kökenli Alevi Müslümanlardır. Nusayriler (Alevi Müslümanlar) Hz. Ali'nin Allah'ın salih bir kulu, peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.a.v)'in vasisi ve ümmetinde hak imamı olduğuna inanırlar.

İftira atmaktan Allah'a sığınırım.
Olmayan bir şeyi söylemiyoruz. Nusayrilik hakkındaki bilgilerinizi gözden geçiriniz. Hz. Ali'nin hâşâ ilahlaştırıldığı böylelikle açıkça küfre girmiş olan Nusayriliği, İslam içi bir mezhep olarak gösteremezsiniz. Suriye'den gelen videolarda da bazı Nusayri askerlerin yakaladıkları bazı insanları Beşar Esad'ın hâşâ ilahlığı üzerine söz söylemeye zorladıklarını görmüştük.

Madem Nusayrilikte Hz. Ali'ye uluhiyet izafe edilmediğini iddia ediyorsunuz, öyleyse Nusayrilerin inanç esaslarını anlatan ve kutsal kitaplarından biri olarak kabul ettikleri Kitabu'l Mecmu'da neler yazılı olduğunu lütfen burada açıklayınız.

Konu Cihannur tarafından (05-07-2012 Saat 13:01 ) değiştirilmiştir..
Cihannur isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-07-2012, 19:49   #6
Kullanıcı Adı
Ebul Esved
Standart
Alıntı:
Cihannur Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Madem Nusayrilikte Hz. Ali'ye uluhiyet izafe edilmediğini iddia ediyorsunuz, öyleyse Nusayrilerin inanç esaslarını anlatan ve kutsal kitaplarından biri olarak kabul ettikleri Kitabu'l Mecmu'da neler yazılı olduğunu lütfen burada açıklayınız.
Bu konuyu daha önce Dini konular bölümünde paylaşıp, gereken açıklamayı yaptım.
İşte linki http://www.akpartiforum.com/alevi-muslumanlar-t160208.html

Kitabu'l Mecmu diye bir kitabımız yoktur. Nusayrilerin kutsal kitabı Kuran-ı Kerim'dir ve Nusayri (Arap Alevi) inancında Hz. Ali (a.s); Allah'ın salih bir kulu, Hz. Muhammed (s.a.a.v)'in vasisi ve ümmetin imamıdır. Tevhid inancı vardır. Ben bu inancın mensubu olarak sizlerle paylaşıyorum.
Bize Nusayri denmesini de istemiyoruz, Nusayri diye adlandırdığınız bizler, Alevi Müslümanlarız ve buna rağmen bize değil ne idüğü belirsiz, Alevi olmayan sözde yazarların hakkımızda yazdığı yalanlara, iftiralara inanıyorsunuz.

Bu tartışmaya dini bölümdeki ilgili başlıktan devam ederiz. Konuyu burada kapatalım.

Konu Ebul Esved tarafından (05-07-2012 Saat 20:22 ) değiştirilmiştir..
Ebul Esved isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-07-2012, 21:43   #7
Kullanıcı Adı
Özgür Suriye
Standart

Nusayrilik


Çoğunluğu Suriye'de yaşayan aşırı bir Şiî-Batinî fırkası. Bunlara günümüzde Numeyrîler ismi de verilmektedir. Nusayrî isminin ise geçmişte kalan bir isim olduğunu ve fırka kurucusuna nisbeten bu ismin verildiğini ileri sürerler. Fırkanın ismini, kurucusu olan Muhammed b. Nusayr en-Nemiri'ye (270/883) nisbeten aldığı bilinmektedir. Zaten itikadi fırkaların hemen hemen bir çoğunun kurucularına nisbeten tanındıkları ve buna uygun isim aldıkları bilinen ve sık rastlanan bir durumdur.

Batinî karakterli fırkalarda ortak olarak görülen husus, bunların genel olarak çift hayatları olmasıdır. Yani birisi, kendi içlerinde ve çevrelerinde yaşadıkları ve yaşattıkları hayat seyri, diğeri de toplum içinde yaşamaları itibariyle toplumsal hayatlarıdır. İşte Nusayrilik de genel anlamda bu özellikleri taşımakla birlikte, batınî fırkalar arasında, önemli eserlerinden bir kısmı elde edilebilmiş ve dolayısıyla görüşlerine vakıf olunabilmiş fırkalardan birisi olma özelliğini taşımaktadır.

Nusayriliğin kurucusu İbn Nusayr, Şiî-İmamiyyenin onuncu imamı Ali en-Nakî'nin hayatında onun tarafından gönderilmiş bir peygamber olduğunu iddia ediyor; onun hakkında aşırı görüşler ileri sürerek tenasuhtan söz ediyordu. Onun ilahlığını söylüyor ve haramları helal kılıyordu. Bir rivayete göre de, İbn Nusayr, İmamiyye'nin onbirinci imamı Hasan el-Askeri'nin (260-873) "bab"ı olduğunu ileri sürmüş ve onun vefatıyla da oğlu Muhammed b. el-Hasan'ın mehdiliğini kabul etmiştir (E.Ruhi Fığlalı, Çağımızda İtikadi İslam Mezhebleri, s. 143, en-Nevbahtî, Fırakuş-Şî'a, nşr. M.Sadık, Necef 1936, s. 193).

Genellikle Suriye bölgesinde yayılmış bulunan Nusayriler, Karmatilerin 291 (903) yılında Suriye'yi ele geçirmesi üzerine, bir kısmı Suriye'de kalırken bir diğer kısmı ise, Antakya civarına çekildiler. Özellikle Nusayrilik Hamdanilerin Suriye'ye egemen olmasıyla bu dönemde büyük bir güç kazandılar. Zira Hamdani emirleri bu mezhebe girmiş ve yaygınlaşması için uğraşmışlardır. Selçuklular döneminde Malazgirt savaşını (463/1071) takiben de Nusayriler Antakya'yı ele geçirmişlerdi. Frankların 492 (1098) yılında bölgeyi işgal etmeleri üzerine bir süre onların hakimiyetleri altında kaldılar. Haçlı seferleri esnasında Haçlı ordularına yardım etmiş ve müslümanların aleyhinde Hristiyanlara destek olmuşlardı. Bundan dolayı Selahaddin Eyyubî tarafından cezalandırılmışlardır. Aynı şekilde Memluklular aleyhinde Moğollara yardım ettikleri için Memluklu Sultanı Baybars'tan da baskı gönnüşlerdi. Nusayriler, bölgede sırasıyla hüküm süren, Selahaddin Eyyubi, Haçlılar, İsmaililer ve Moğollar'dan sonra Yavuz Sultan Selim'in 922 (1516) yılındaki Mercidabık Zaferi ile Suriye'yi ele geçirmesi ile daha sonraki devirlerde de aynı bölgede varlıklarını sürdürürler. Nusayrilerin hemen hemen her devirde ve özellikle Osmanlı Döneminde varlıklarını sürdürmelerindeki en önemli faktör, Osmanlı Devletinin, hükmü altındaki bölgelerde her inanç ve ırktan olan kavimlere gösterdiği müsamaha anlayışı ve tavrı gösterilmektedir. Zira, Osmanlı Devleti, bu tavrını devletin bağlayıcı ve birleştirici bir felsefesi olarak telakki etmekte idi. Zaman zaman Osmanlılara karşı isyan etmelerine rağmen II. Abdülhamid onları resmen bir mezheb olarak kabul etmişti.

Bugün Suriye'de çeşitli bölgelerde, Hatay, Tarsus, Adana, Fırat boyları ve Lübnan'da yaygın olarak yerleşmiş bulunan Nusayrilerin sayısı bir kısım araştırmacılara göre yaklaşık 325-400 bin kişi civarındadır (L.Massignon, "Nusayriler" Maddesi, İ.A.) Bir kısım araştırmacılara göre ise, yalnız Hatay Bölgesi'nde yaklaşık yüz kırk dokuz bin Nusayri bulunmaktadır (Ahmet Turan, Les Nusayris de Turquie dans la Religion d'Hatay, Doctorat de III e cylcle Paris 1973, s. 21).

Diğer bir çok itikadî fırkada olduğu gibi Nusayrilik de kendi arasında çeşitli fırkalara ayrılmıştır. Bunlar genel olarak dört kola ayrılmışlardır ki, bunlar; Haydariyye, Şimaliyye (veya Şemsiyye) Kilaziyye (veya Kameriyye) ve Gaybiyye'dir. Ancak bunlar, esas itibariyle, Şimafiyye ve Kıbliyye olmak üzere iki ana kol halinde yaygınlık kazanmışlardır.

Nusayrilerin itikadi görüşlerine gelince:

Bunların görüşleri kısmen İslâm'dan kaynaklanmış olsa da ağırlıklı olarak batıni tevillere dayanmakta ve hatta zaman zaman hristiyan kültürünün etkisi görülmektedir. Hüseyin b. Hamdân el-Hasıbî'nin (346 veya 358/957 veya 968) Kitâbül-Mecmû'u ile önce nusayri iken daha sonra hristiyan olan Adanalı Süleyman Efendi'nin Kitâbul-Bakürati's-Süleymaniyye fi Keşfi Esrâri'd-Diyânâti'n-Nusayriyye isimli eserleri Nusayriliğin itikadı ile ilgili önemli bilgiler ihtiva ederler.

Bir çok itikadi fırkada gördüğümüz gibi, fırkaların görüşlerini temel bazı hususlar teşkil etmekte ve diğer görüşler bu görüşün etrafında odaklanmaktadır. Nusayrilerin görüşlerinin temelini de Hz. Alinin ilahlaştırılması teşkil etmektedir. Bundan dolayı Nusayriler Şia fırkaları arasında gulat kısmından telakki edilmektedir. Bu fırkanın bütün kollarına göre Hz. Ali mabudtur, tanrıdır. Yüce Allah için sayılan sıfat ve özellikler Hz. Ali için sayılmaktadır. O nurun nurudur, ilahi zatı itibariyle gizlidir. O manadır. Görünüşte imam olmasına rağmen, batını cihetiyle O, Allah'tır. Buna göre onların şehadet kelimesi "Ben Ali'den başka ilah bulunmadığına şehadet ederim "şeklindedir.

Bu anlayışa göre Ali, Tanrıdır. Kendi ruhundan Muhammed'i, O da Selman-ı Farisî'yi yaratmıştır. Ali "mana", Muhammed "isim", Selman ise "bab"dır. Bu üçlü A(ayn), M (Mim) ve S (Sin) sembolleriyle ifade edilir. Bu üçlü sembolize sistemi Süleyman Hasbi tarafından Hristiyanlıktaki "Baba-Oğul-Ruhul-Kudüs" sistemiyle açıklanır. Ayrıca Selman'dan sonra beş tane de eytam vardır ki, bunlar; Mikdad b. el-Esved (Tabiat olayları ve zelzeleyi yürütür), Ebû Zerril-Gifâril-Gifâri (Yıldızların hareketini idare eder), Abdullah b. Revâha (Canlıların hayatlarıyla uğraşır), Osman b. Maz'un (Rızık ve hastalıklarla uğraşır) ve Kanber b. Kadân ed-Devrî (Ruhları cesetlere gönderir). Bu beş eytam, aynı zamanda beş büyük yıldızdır.

Tenasüh ve ruh göçüne inanırlar. Onlara göre, insanlar ilk kez semâvî varlıklar olarak yaratılmışlar; fakat düşüşlerinin bir sonucu olarak bu günkü şekillerini kabullenmek zorunda kalmışlardır. Sürekli tenasüh ve ruh göçü, insanların tekrar semavi varlıklara dönmesiyle son bulacaktır. Yine Hz. Ali (r.a)'in yıldızların prensi olduğunu ve güneş veya ay ile cisimlenmiş bulunduğuna inanırlar.

Kendileri Ali'nin uluhiyyetine inanmak ve onun yüceliğinin nimetine ermek şerefine ulaşan kişilerdir. Aliye inanan Nusayrilerin ruhla, hareket yoluyla yıldızlar haline dönüşerek nurlar alemine yükselir. Nusayri olmayanların ruhları ise, hayvan cesetlerine girer. Onlara göre kadınların ruhları yoktur. Şeytanlar insanların günahlarından, kadınlar da şeytanların günahlarından yaratılmışlardır. Bu bakımdan kadınlara onların mezheblerinin sırları açıklanmaz. Bu taassuplarından ötürü Fâtıma'nın ismini kullanmayıp, metinlerinde bu kelimenin müzekkeri olan Fâtır'ı kullanmayı tercih ederler. Ayrıca onlara göre, diğer halifelerle birlikte bir kısım sahabe ile Muaviye, Yezid ve Haccac da şeytanın sembolleridir ve lanetlidirler.

Tanrı olarak kabul ettikleri Ali'nin bulunduğu yer konusunda iki gruba ayrılırlar. Haydariler'e göre Ali, göktedir. Güneş Muhammed'i, ay da Selman'ı temsil eder. Ali güneşte oturmaktadır. Bu yüzden bunlara "Şemsiler" de denilmektedir. İkinci kol olan Kilaziler'e göre ise Ali'nin yeri ay'dır. Bu yüzden bunlara da "Kameriler" ismi verilmektedir.

Onlara göre şarap, uluhiyyetin sembolüdür. Bundan dolayı şarabı ve şarabın aslı olan üzüm asmalarını aşırı bir şekilde yüceltirler.

İslamın beş şartı ise şöyle bir tevil esasına göre anlaşılır:

1. Şehadet: Nusayriliğe girişte yukarıda sözü edilen şehadet kelimesi tekrar edilir. Sonra da "Nusayri dininden, Cundebî görüşünden, Cunbulanî tarikatından, Hasibî akidesinden, Cillî inancından, Meymunî fıkhından olduğuma şehadet ederim" şeklindeki söz söylenir.

2. Namaz: Namaz sesle yapılan bir ibadet olup, sadece duadır. Namazın başında "Ali, Muhammed ve Selman'ı yüceltiriz" demek, namazı eda etmek olarak anlaşılır. Namaz Ali'ye açılan bir kalbin niyazı olarak anlaşıldığından ferdi yapılır, ancak, bayram ve mukaddes günlerde cemaat hafinde de yapılabilmektedir. Namazdan önce abdest alınmaz. Namazın şartları beştir:

a) Beş seçkini bilmek, Bunlar; Muhammed, Fâtır, Hasan, Hüseyin ve Muhsin'dir.

b) Gülmeden ve konuşmadan dua etmek,

c) Namazı, Abbasi rengi olduğu için siyah takkesiz kılmak,

d) İbadeti başkaları görmeden gizli yapmak,

el Namazı, "Ey Yüce, Büyük ve Arıların Efendisi Ali, bize merhamet et" diyerek bitirmek.

Namazın sayısı yine beştir ve beş masuma tahsis edilmiştir. Namazda Mekke'ye dönmek şart değildir. Öğleye kadar güneşin doğuş yönüne, öğleden sonra ise batıya doğru yönelinir.

3. Oruç: Oruç, Resulullah'ın babası Abdullah b. Abdulmuttalib'in sessizliğini temsil eder. Buna göre Ramazan Abdullah, Kur'an Hz. Muhammed'dir. Ramazan günleri ise, Nusayrilerin kutsal kişilerini temsil eder.

4. Zekat: Zekatın manası dini öğrenmek ve aktarmaktır. Her aile malî şartlarına göre, şeyhe para vermek zorundadır. Bu zekat yerine geçer.

5. Ziyaretler: Ziyaret yerleri çok önemlidir. Buralar beyaza boyanır ve aynı zamanda ibadet yerleridir. Ziyaret yerleri ya su kenarlarında ya da ağaçlık yerlerdedir. Bu anlayışları eski Fenikelilerden kalan bir inançtır.

Nusayrilerde, şeyhler tabir edilen din işlerini organize eden dört ayrı sınıf vardır ki, bunlar onlara göre büyük önem arzetmektedir.

Bunları da sırasıyla şöyle sıralayabiliriz;

A- Büyük Şeyh: Ali'nin yeryüzündeki gölgesi durumunda olup, geniş ve büyük bir otoritesi vardır. İnsanüstü gücü bulunduğuna inanılır, bu yüzden büyük itibar görür. Vazifesi, şeyh ve imam adaylarını seçmektir. Her bölgede ancak bir büyük şeyh bulunur.

B- Şeyh: Cemaatın manevi önderleri durumunda bulunan şeyhlerin sayıları çoktur ve atalarının melekler olduğuna inanılır. Melekler onlara hulul etmiştir. Ahiret aleminde şefaat hakkına sahiptirler. Merasim ve ziyaretleri idare edip, hastalara dua ederler, onlardan izinsiz doktora bile gidilmez. En güzel ve zengin kızlarla evlenirler ve evleri herkese açıktır. Şeyh olabilmek için şeyh ailesinden gelmek şart olduğu gibi geniş bir kültüre de sahip olmak zorunludur.

C- Nüvvab: Bir nevi şeyh yardımcısı durumundadırlar. Şeyh olabilmeleri büyük şeyhin kararına bağlıdır. Bunun için geniş bir tecrübeden geçmesi gereklidir, şeyh olabileceği kanaatı oluşuğunda bir başka bölgeye şeyh olarak atanır.

D- İmam: Daha alt tabakadan görevlilerdir.

Nusayriliğe giriş bir kaç merhaleden oluşmaktadır. Kadınlar bu mezhebe giremezler. Erkekler ise mezhebe girmekle yükümlüdürler. Giriş için, esas şart ana-babanın Nusayri olmasıdır. Erkek, sağlığı yerinde, 8-10 yaşından büyük ve ölümle karşı karşıya kalsa bile sır saklayabilecek kabiliyet ve olgunlukta olmak da Nusayriliğe giriş için gerekli şartlardandır.

Nusayriliğe giriş genel olarak üç merhaleden oluşmaktadır.

Sırasıyla bu merhaleleri görmeye çalışalım;

Birinci merhale: Mezhebe girecek yaşa gelen çocuğu babası, güvendiği bir nusayriye götürür ve ona tavassut etmesini ister. O şahıs onun manevi babası haline gelerek onu iyice tanır. Çocuğun durumu hakkında şahitler ve şeyhin huzurunda teminat alınır, çocuk eğer sır verirse öldürülür. Daha sonra o kişi çocuğun eğitimini sağlar. Müslümanların gözünde iyi bir müslüman intibası bırakmak için namaz kılıp, oruç tutmasına özen göstermesi istenir. Zira bu safhada o çocuk bir nevi ilk imtihandan geçmektedir.

Bu ön hazırlık safhasından sonra çocuk, "Meşveret Cemiyeti" adı verilen bir toplantıya alınır ki, bu toplantı şeyhin veya ileri gelen bir nusayrinin evinde yapılır. Çocuk içeri alınır ve nefsini alçaltma, itaatkâr olmanın bir nişanesi olarak, şeyhin ve orada bulunanların ayakkabılarını başına koyar. Uluhiyyet sembolü olan bir kadeh şarabı içtikten sonra, o, "Abdu'n-Nur" (Nurun kulu) adını alır. Bu arada a(ayın), m(mim), s(sin) harfleri, manaları anlatılmadan bir mühür şeklinde tekrar ettirilir, tekrar el ve ayaklar öpülür. Sonunda da bu merasimin ay, gün ve senesi kaydedilir.

İkinci merhale: İlk merhaleden kırk gün sonra yapılan bu toplantının adı "Melik Cemiyeti"dir. Çok zengin ve görkemli bir toplantıdır. Nakib, çocuğa tekrar bir kadeh içki sunar ve a(ayın), m(mim), s(sin) harflerinin sırrını öğreterek bunları her gün 500 defa tekrar etmesini emreder. Bu arada "Kitâbül-Mecmu" dan da bazı bölümler kendisine öğretilir.

Üçüncü merhale: Bu ikinciden daha görkemlidir. Nusayriliğe giren çocuk eğer ileri gelen bir aileden veya şeyh ailesinden birisi ise ikinciden yedi ay, eğer halkdan birisi ise dokuz ay sonra icra edilir. Geniş bir salonda yapılan bu merasim bir hayli kurallara bağlıdır. Salonda ortada büyük şeyhi temsilen bir imam oturur, sağında nakib, solunda ise necîb vardır. Bu şekil aynı zamanda a(ayın), m(mim), s(sin) harflerini yani Ali, Muhammed ve Selman üçlüsünü temsil etmektedir. Nakibin sağında da havarileri temsilen on iki kişi bulunur. Necibin solunda ise yirmi dört kişi yer almaktadır. Bu kişiler Kitabul-Mecmu'un beş defa tekrar edildiğine şahitlik ederler. Merasimin başında imam tekrar, sır saklayacağına dair söz ister, havariler de onun sözüne şahitlik ederler. Bu sırada on iki havari önlerindeki on iki bardaktan birer yudum içki alırlar, aday da alır ve böylece uluhiyyete erilmiş olur.

Nusayrilere göre kutsal kabul edilen bayram ve merasimler şunlardır:

1. Fıtr (Ramazan) 2. Adhâ (Kurban) 3. Gadîr (18 Zilhicce; Hz. Peygamberin Hz. Ali'yi imam tayin ettiğine inanılan gün) 4. Mubahale (21 Zilhicce, Necranlı Hristiyanlarla Hz. Muhammed arasındaki lânetleşme olayı) 5. Firaş (29 Zilhicce; Hz. Peygamberin Medine'ye hicret ettiği gece Hz. Ali'nin O'nun yatağına yatması) 6. Aşüre (10 Muharrem; Nusayrilere göre Hz. Hüseyin, Kerbela'da ölmemiş, Hz. İsa gibi göğe çekilmiştir). 7. 9 Rebiulevvel (Hz. Ömer'in şehid edildiği gün) 8. 15 Şaban (Selman'ın ölümü) 9. Nevruz ve Mihrican bayramları 10. 24/25 Aralık gecesi Hz. İsa'nın doğumu ve "son yemek" ayini.

Onlar bayramlarda özellikle uluhiyyetin sağlanması için şarap içer ve buhur yakarlar. Onlara göre bu hareket bir uluhiyyet göstergesidir. Zira şarap kutsaldır.

Nusayriler, burada görüldüğü üzere, kendilerince kutsal kabul ettikleri bir takım bayram ve merasimlere çok bağlıdırlar ve bunları dikkatlice icra ederler. Zira bir çok batıl fırkada görüldüğü gibi, onlar kendi otorite ve ağırlıklarını ancak bu şekildeki resmi ve görkemli merasimlerle ve mensupları huzurundaki söz vermelerle sağlamaktadırlar. Yani bunun ancak ve ancak kollektif şuurla sağlanabileceği kanaatindedirler. Kollektif şuur, bir bakıma oldukça önemli ve zaman zaman da kullanılması lüzumludur. Ancak, bunun bir taassup ve hedef şeklinde kullanılması yanlış kanaat ve izlenimlere götürmektedir. İslâmda da bir takım merasim ve kollektif şuura götüren vesileler vardır, fakat bunların hiç birisinde esas itibariyle bir aşırılık gözlenmediği gibi daima itidal tavsiye ve tasvib edilmiştir. Ayrıca akıl ve mantık ölçüleri hiç bir şekil ve surette ihmal edilmemiştir. Önemli olan da budur ve bu tür merasimlere taassup ve ifrat-tefritin karışmamasıdır. Ve bu tür merasimlerin hiç bir şekilde hedef ve amaç olarak görülmemesidir.

Nusayrilerin buraya kadar anlatılan inanış, davranış, hal ve hareketleri dikkatlice izlenip gözönüne alındığında, bu mezhebin söz konusu bölgelerde zaman süreci içinde hüküm süren eski dinler ve inanışlardan, özellikle totemcilikten, Sabiîlik'ten, Mecusîlikten, Musevilik ve Hristiyanlıktan ve ilkel inanışlardan oldukça büyük oranda etkilendiğini görmek ve müşahede etmek mümkündür. Bu inanış biçimi ve tezahürleri aynı zamanda bâtınilik perdesi ile de örtülerek bir gizlilik içinde, takdim edilmiştir. Zira, sözü edilen tutarsız görüş ve inanç biçimleri ancak bu şekilde idame ettirilebilmiştir. Dikkat edilirse mezhebe ilk girenden, ilk alınan söz, sır saklama hususudur.

Şu ana kadar inançlarını özetlemeye çalıştığımız Nusayriler, aslında inançlarını son derece gizli tutarlar. Öyle ki, büyük bir çoğunluğu inançların tamamı ve sırları hakkında bilgi sahibi olamazlar. Bu, ancak seçkin bir zümreye aittir. Öğretiler uzun bir üyeliğe kabul süreci içinde öğretilir. Bu, ancak uygun görülen 19 yaşına basmış erkekler için başlar. Sırlarını, başkalarına açma korkusuyla kadınlara öğretmedikleri gibi, kadınlar ayinlere de katılamazlar. Üyeliğe kabul töreni masonların üyeliğe kabul törenlerine şaşırtıcı bir biçimde benzemektedir.

Nusayrilere Fransız işgalcileri Eylül 1920'de Alevî ismini verdiler. Böylece Hz. Ali (r.a)'nin ismini kullanarak İslamı yıkmak daha kolay olacaktı. Dolayısıyla o günden bu güne Alevî ismiyle çağrılmayı tercih ettiler. İran'daki Bahâiler ve Pakistan'daki Kadiyâniler gibi Nusayriler de emperyalistlerin çıkarları doğrultusunda kendilerine düşen rolü layıkiyle oynamışlar ve bu gün Suriye'de bu rollerini oynamaya devam etmektedirler.

Bu gün Suriye bu insanlar tarafından idare edilmekte olup, tarih boyunca Müslümanları devamlı katletmişlerdir. Sadece 1982 yılında Hama şehrinde gerçekleştirdikleri katliamda otuz bin sivil insan şehit olmuştur.

Sonuç olarak; gerçekte bir mezhep gibi görünmesine rağmen Nusayrilik, ne Hristiyanlıkla, ne Yahudilikle, ne de İslam ile ilgisi olmayan; gerek inanç, gerekse ibadet yöntemleriyle ayrı bir din olarak ortaya çıkmaktadır. Bunların kâfir, müşrik, mülhid olduklarında bütün Ehl-i sünnet ve Şia uleması ittifak etmiştir. Hatta İbn Teymiyye, bunların kestiklerinin yenilemeyeceğini, kadınlarının nikâh edilemeyeceğini söyledikten sonra; mürted olduklarından Cizye ödemekle hayat hakkına sahip olamayacaklarını bildirmektedir.

Abdurrahim Güzel

kaynak ve devamı için:

http://www.davetci.com/akaid_nusayri.htm
Özgür Suriye isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-08-2012, 03:24   #8
Kullanıcı Adı
Cihannur
Standart
Alıntı:
Ebul Esved Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Bu konuyu daha önce Dini konular bölümünde paylaşıp, gereken açıklamayı yaptım.
İşte linki http://www.akpartiforum.com/alevi-muslumanlar-t160208.html

Kitabu'l Mecmu diye bir kitabımız yoktur. Nusayrilerin kutsal kitabı Kuran-ı Kerim'dir ve Nusayri (Arap Alevi) inancında Hz. Ali (a.s); Allah'ın salih bir kulu, Hz. Muhammed (s.a.a.v)'in vasisi ve ümmetin imamıdır. Tevhid inancı vardır. Ben bu inancın mensubu olarak sizlerle paylaşıyorum.
Bize Nusayri denmesini de istemiyoruz, Nusayri diye adlandırdığınız bizler, Alevi Müslümanlarız ve buna rağmen bize değil ne idüğü belirsiz, Alevi olmayan sözde yazarların hakkımızda yazdığı yalanlara, iftiralara inanıyorsunuz.

Bu tartışmaya dini bölümdeki ilgili başlıktan devam ederiz. Konuyu burada kapatalım.

Nusayrilik hakkında bilimsel çalışmalar yapan herkesi ne idüğü belirsiz insanlar olarak tanımlanız doğru olmaz. Madem siz Kitabu'l Mecmu'yu kabul etmiyorsunuz ve orada yazılı inançları benimsemiyorsunuz, öyleyse sizin inancınız o Nusayrilerin inançlarından farklıdır. Nusayrilik yaygın kabul görmüş olan bir ifade olduğu için o kelimeyi kullanıyoruz. Nusayri diyerek sizler gibi inananları değil de Kitabu'l Mecmu'ya inanan ve böylelikle açıkça küfr içinde olan insanları kastediyoruz.

Bu konuyu şöyle bir yorumla bağlamak doğru olacaktır kanımca: Hz. Ali'ye hâşâ uluhiyet izafe eden ve bu tür açık küfür inançları olan Nusayriler, İslam dışıdırlar; tevhid inancını kabul eden ve inancında küfre varmayan Arap Alevileri ise İslam içidirler.

Konu Cihannur tarafından (05-08-2012 Saat 03:29 ) değiştirilmiştir..
Cihannur isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-07-2012, 17:33   #9
Kullanıcı Adı
Özgür Suriye
Standart
Alıntı:
Ebul Esved Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Nusayriler, Arap kökenli Alevi Müslümanlardır.

Bizler, Alevi müslümanlar olarak; Kur'an-ı Kerim, Sünnet-i Nebevi ve Ehlibeyt üçgeninde İslam'a imanla bağlıyız. Bunlara aykırılık teşkil eden tanımlamaları inancımıza, değerlerimize müdahale ve saygısızlık olarak görüyor, bu tür yaklaşımlardan nemalanmayı düşünenleri de esefle kınadığımızı ilan ediyoruz.


Suriye'de Müslümanları katledenler ise senin gibi vahabi - selefi zihniyetli insanlardır.

Asıl senin gibiler müslüman değil...
Beşşar Esed'in tetikçisi , sünni düşmanı tekfirci , Nusayri, sizden İslam düşmanı Nusayri-Baas rejiminin zulmüne maruz kalan Suriye li mazlum ehli sünnet müslümanların hesabı sorulacak !!!

Bunu böyle bilin !

Konu Cihannur tarafından (05-07-2012 Saat 18:56 ) değiştirilmiştir.. Sebep: Hakaret.
Özgür Suriye isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler
Stil

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı




2007-2026 © Siyaset Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.


Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı