|
![]() |
#1 |
![]() GEMIYI YÜRÜTEN KAPTAN...
Enver Paşa, Birinci Dünya harbinin felaketi, üzerine Sultan Abdülhamid Han'a gelerek harb durumunu anlatır ve fikrini sorar. Şu cevabı alır; "Bir gemiyi kaptan yürütür. Fırtına ve tehlikenin ne tarafan geleceğini yine kaptan keşfeder. Gemisini de ona göre idare eder. Dışardakiler bunu nasıl anlayabilir? Bu vaziyette benim ne yürütecek bir fikrim, ne de teklif edilecek bir tedbirim olabilir. Ben tecerrüt etmiş bir adam olduğum için şimdiki hal karşısında bir şey söyleyemezsem de, denizlere hakim olan devletlere karşı Almanya ve Avusturya -Macaristan'ın ne yapabileceğini düşünmek kafidir." (316) Enver Paşa gittikten sonra da: "Günün birinde umumi bir harbin çıkacağına hiç şüphe yoktu. Fakat bizim bu işe atılmamız büyük bir cehalet ve tedbirsizlikti. Selametimiz tarafsız kalmaktaydı. Bu hale geldikten sonra çaresiz sonuna kadar gidilecektir. Allah, devleti bu hale getirenleri kahretsin!" diyerek üzüntüsünü belirtmiştir.
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
#2 |
![]() TESHIS KABILIYETI
II. Abdülhamid Han, kendisini öldürmek isteyen düşmanlarına dahi memleketin selameti için fikrini söylemekten çekinmiyordu. Tecrübelerini, yapılması gerekenleri fırsat buldukça anlatıyordu. Bünyedeki hastalığı mükemmel teşhisi ve çare sunuşu düşmanlarını çileden çıkarıyordu. 11.Abdülhamid Han'ın Selanik'teki Alatini köşkünde muhafızlığını yapan İttihat Terakki fırkasına mensup Fethi Okyar, Talat Bey'e sorulan suallerin cevaplarını anlatınca Dr. Nazım ; "Vallahi şu adamı boğacağım geliyor!...Şu hale bakın: Hepimiz biraraya gelsek beceremeyeceğimiz mükemmeliyette olan-bite ni anlatıyor, dertlerin şifası için reçete veriyor da, otuz şu kadar se-neneden halletmedin diye soramıyoruz..." Bunun üzerine Cavit Bey: " O bunları hemen tatbk edin demiyor.. Ş artlar temin edilirse tedbirler bunlardır diyor.Her birinde hakikat hissesi, hatadan çok fazla..." diyordu. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#3 |
![]() GÜVEN"Emniyetsizlik, insan için her an ölümdür."
II. Abdülhamid Han'ın yazdığı ve askerin, meclisin ve milletin bilmesini talep ettiği açık mektubunda özetle şöyle demektedir: "...İyi ve kötü, fakat temizniyetle otuzüç sene, vallahi ve billahi geceli gündüzlü devlet ve millete hizmet ettim. Şeyhülislam Efendi vasıtasıyla ettiğim yemine muhalif hal ve harekette bulunmadım. Meşrutiyet aleyhine nüfuzumu kullanmadım. İstanbul'daki asker (31 Mart Vakası) hadisesinden vallahi malumatım yoktur. İşte bunları, yeminle temin ederim...Hayatta emniyetsizlik, insan için her an ölümdür. Hayat ise mukaddestir.Hayattan emin olmamak gibi felaket olamaz...Cenab-ı hakka kasem ederim ki, bu fani dünyada yegane maksadım yalnız devlet ve millete duacı olarak son nefesimi vermektir. Kat'iyyen başka fikrim yoktur..." (319) Ölüm Millete hizmet için mücadele içinde geçen bir ömrün artık sonu yaklaşıyordu. O güçlü, çevik vücut artık yorulmuş, iştahsızlık başlamış, ağrılar kendisini hissetirmişti. Ölümünden üç gün önce yorgunluktan bahsettiği halde adeti üzere giyinmiş, istirahat etmeyerek dolaşmış, 9 Şubat 1918 günü akşamı yine adeti üzerine ha-nımlarıyla birlikte sofraya oturmuştu. İştahsızlıktan bahsederek çok az yemek yiyebilmiş ve yemekten kalkınca göğsünün sol tarafından sağa doğru bir sancıyı hissettiğini belirtmiştir. Bu hasta haliyle sabah kalkarak banyo yapmayı istemiş. Hastalığı dolayısıyla bundan vazgeçirmeye çalışmışlarsa da "Beni banyodan mahrum ederseniz hakkımı helal etmem" diyerek banyosunu yapmış ve banyodan sonra hastalığı ağırlaşmış. II. Abdülhamid han, oturduğu yerde, kolu-190 nün altına yastık koydurarak iki rekat sabah namazını kılmış. Son-• ra sütünü istemiş ve adeti üzere yarım bardak madensuyuna karıştırılmış sütünü içerek, "Hamdolsun Yarabbi! Daha iyiyim" diyerek yine istirahat odasına çekilmiş. Bu sırada doktorların geldiği kendisine haber verilince ; Hayır, ben doktor istemem, iyiyim" ısrarı üzerine hanımı "Aman efendiciğim! Biraderiniz gücenir, müsaade edin de bir kere gelsinler" deyince "Doğru! Belki biraderimin gücüne gider, gelsinler" demiş. Doktorlar muayene etmişler. Rahatlamak için kan aldırmalarım söylemiş, kan aldırmışlar. Bunun üzerine "Evet, kendimi iyi hissediyorum" demiş. Doktorlar giderken Rasim Bey, yanına giderek elini öpmüş ve gözleri dolarak "Hakanım! Hakkını helal et" sözlerine padişah hayretle yüzüne bakarak bir şey söylememiş. Rasim Bey gittikten sonra "Rasim Bey bizden ümidini kesmiş olacak ki elimi öptü, bana hakkını helal et dedi." Ve Bir ah çekerek "Bütün hizmetime bir kara çarşaf çektiler. Benim kimseden talep edecek hakkım yok" diyerek gözleri dolmuş. Sulu bir kahve istemiş. Bu sırada odada bulunanlarla adeta ve-dalaşarak hepsinden helallik dilemiş. Kahvesinden bir yudum içmiş, fakat ikinci yudumu içemeden "Allah" diyerek ruhunu teslim etmiş. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#4 |
![]() BEDDUA
II. Abdülhamid Han'dan sonra memleketi alevler aldı. İttihatçıların içteki baskı ve şiddetleri,sokaklarda yapılan idamlar ve Birinci Dünya harbine girmekle devletin yağma edildiği, Arabistan'ın tamamiyle elden çıktığı, İngilizlerin Suriye ve ırak'tan, Fransızların Makedonya tarafından ana vatan sınırlarına huzuca geçtikleri, Moskoflann bütün Şark Anadolusunu derinlerine kadar işgal edip 1917 Rus ihtilali yüzünden çekilme zorunda kaldığı,halkınekmek yerine saman tozu ve mısır koçanı yediği,yakmaya tezak ve kefen yapma ya bez bulamadıı mevsimde, bir gün Enver Paşa, Talat Paşayla beraber,Beylerbeyinde Abdülhamid Han'ı ziyarete gidiyor. Kendileri ne karşılayan muhafız subay, Abdülhamid Han'a haber vermeksizin yol gösterdiği için, kapısının önüne kadar geliyorlar...Kapı yarı ara lıktır ve Abdülhamid Han, sırtı kapı'ya doğru, seccade üzerinde dua etmektedir. Gelenleri görmüyor,gelenler de ona kendilerini göstermiyor.Enver Paşa, önde,yarı açık kapıyı biraz daha aralamış,olduğu yerdentabloyu seyretmektedir. Abdülhamid,elleri hacet dergahına uzatılmış, gözyaşiyle nemli bir dua esesi çıkarmakta: • "Allahım; bana yapılanları helal etmiyorum! Şahsıma yapıldığı için değil, milletime yapıldığı için affetmiyorum! Milletime yapılan fenalıklardan, yarın.senin hesap gününde davacıyım!" Enver Paşa bu duayı işitince, çarpılıpkalıyor, Hünkarın huzu-rana çıkamıyor,geriye dönüyor, Talat Paşayı kolundan çekereksü-rüklüyor,rıhtımda bekleyen istimbota götürüyor ve orada,ağlaya ağlaya, Talat Paşaya diyor ki: "Başımıza ne geldisye bu adama yaptıklarımızdan geldi ve daha ne gelecek o yüzden gelecek!.." (3210) İttihat ve Terakki'nin Türk ve milliyetçi kadrosu, Abdülha-mid'in ne büyük, hatta emsalsiz bir Padişah olduğunu biliyor,fakat onu makamına iade etmek ve tutulan istikameti değiştirmek için vaktin geçmiş olduğunu esefle görüyorlardı...Vatan başkalarının kontrolüne geçmişti... |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#5 |
![]() "ASRININ EN BÜYÜK SIYASETÇISI"
II. Abdülhamid han'ı gerçek manada anlatan eserlerin sayısı çok azdır. Ve hatta yerli yazarların kaleme alınmayacak şekilde Sultan Abdülhamid Han'a düşmanlığı insaf ehli batılı yazarların birçoğunda görünmez. Osmanlı Donanması'nm ıslahı ile görevli İngiliz Amiral Henry Fe. Woods hatıralarında : "Sultan Abdülhamid'i layık olduğu şekilde anlatan herhangi bir yazılı belgeye şimdiye kadar rastlamadım. Özellikle düşünceleri ve karakteri hakkında doğruya yakın herhangi bir fikir ileri sürülmemiştir. Bana kalırsa, Abdülhamid, şimdiye kadar gelmiş geçmiş Osmanlı padişahları arasında en müstesna yeri işgal edenlerden biridir." (322) Tahsin Paşa da hatıratında "Sultan Hamid'in devr-i saltanatına ait neşriyat, ekseriyatı itibariyle, o devrin hayatını bilmeyen ve bütün malumatı kıymetsiz dedikodulara istinat eden kimseler tarafından yazılmış eserlerdir." |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#6 |
![]() EN AKILIL VE ZEKI PADISAH
"Sultan Abdülhamid, Osmanlı yönetiminde gelmiş geçmiş diplomatların en akıllı ve zeki olanlarından birisidir." "Abdülhamid olmasaydı, bu satırların yazıldığı şu anda (1920-1921) ne bu kadar geniş ve bağımsız bir Osmanlı Devleti ne de ileride tarihçiler ve diğer devletler tarafından tanınacağına şüphe etmediğim, bugünkü henüz yerine oturmamış Ankara Hükümeti bulunacaktı. (324) İngiliz Büyükelçisi O'Connor "Avrupa'da sulhu muhafaza eden adam" derken ingiliz Akdeniz Filisu komutanı amiral Fisher "Abdülhamid bütün Avrupa'nın en mahir ve seri intikal diplomatlarındandır" demiştir. ( 325) "Abdülhamid Han kadar Avrupa'da dış politikaya aşina diplomat yoktu" Fransız Büyükelçisi Bobpart; "Sultan Abdülhamid, kendisiyle oynanılır bir padişah değildir. Çünkü muhakkaktır ki, onun zamanında bütün Avrupa'da onun kadar siyaset-i hariciyeye aşina bir diplomat yoktu. Büyük bir feraset sahibi bir diplomat olduğundan po- litika işlerini tehlikeli yerlerden geçmeyerek idare ederdi." (326) "Abdülhamid 11. Mahir bir adamdı. Yaşamak ve herkesi hoşnut etmek sırrını bulmuştu. Vakıa, Avrupa'nın da kendi hakkında pek ziyade iyi niyet belirtmiş olduğu açık ve bellidir. " (327) İngiliz Başbakanı Disraeli : "Abdülhamid, ne sefih ne müstebit ne müteassıp ne de müfsit bir adam değil, adil, memleketini ve milletini seven bir adamdır." "Mükemmel bir diplomat olan Abdülhamid, genişleme arzusu içinde Büyük devletlerinin birbirleri arasındaki rekabetten ve kıskançlıktan azami ölçüde nasıl faydalanacağını çok iyi biliyordu. Amacı, Osmanlı İmparatorluğu'nun Büyük devletler'le dostluğunu muhafaza etmek suretiyle harp tehlikesini bertaraf etmekti. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#7 |
![]() SIYASI DEHA
California Üniversitesi'nde Türkçe ve Yakındoğu tarihi sahasında profesörlük yapan, Osmanlı arşivleri konusunda yaptığı geniş araştırmalarla tanınan Prof. Dr. Stanfort Shaw İstanbul'da verdiği "Sultan II. Abdülhamid Han" konulu konferanstaki konuşmasından kısa bir özet sunmak istiyorum. "II. Abdülhamid Han, en önemli Osmanlı Padişahlarından biridir. Ülkenin en çalkantılı ve zor döneminde başta bulunmuştur. Birçoklarının haksız Osmanlı İmparatorluğuna 'Avrupa'nın Hasta Adam' lakabını kullandığı devirde, İmparatorluğun tamamen çözülüp dağılmasına engel olmuştur. Abdülhamid Han, bir ıslahatçı, reformcu olarak görmekteyim. Saltanatı sürecinde bir çok yenilikler getirmiştir. Padişahlığı sırasında uyguladığı mali ıslahat projeleriyle imparatorlğu nisbeten bir refah havasına sokmuştur. Onun zamanında yeni karayolları, demiryolları inşa edildi. Kapitülasyonlardan faydalanarak gelişmiş yabancı postanelerle rekabet edebilecek bir posta teşkilatı kurdu. Tanzimatla ortaya çıkan yetki ve denetim alanları kesişen idari kuruluşlar düzenli bir hale geldi. Çeşitli alanlarda eğitim ve öğretim kuruluşları yapıldı. İmparatorluğun her tarafında hastane, yetimhane gibi kurulmar açıldı. "Sultan II. Abdülhamid Han'ın muhafazakar veya gerici olduğu düşüncesi veya yorumunun, onun mutlak idaresi yanısıra İslamcı tutumuna dayanmaktadır. Muhakkak ki ülkede İslam dinini ve kuruluşları güçlendirme hareketlerini teşvik etti. Yeni yeni camiler inşa edildi. Eskiler tamir gördü. Dini öğretim yapan mektepler teşvik edildi. Abdülhamid devrinden günümüze kadar İslam inancının güçlenmesi, kuvvetlenmesi, İslam dininin teşvik edilmesi, Batı tarafından yanlış olarak çoğu zaman basit bir görüşle 'gericilik" olarak nitelendirildi. Halbuki günümüzde İngiltere, Fransa, Almanya ve Amerika Birleşik Devletlerinde ve başka ülkelerde dine ilginin yoğunlaşması, dini kuruluşların değişik alanlarda faaliyetleri gericilik ve yobazlık olarak görülmüyor. Sovyetler Birliğinde ve Doğu Avrupa'da dine ve kiliseye özgürlük tanınması memnunlukla karşılanıyor. Olgun ve hoşgörülü İslam dinini tehlikeli bir tutuculuk akımı diye yorumlayanlar, Hıristiyan dininin yenilenmesini demokratik bir çağdaşlaşma olarak görebiliyorlar. Kısaca özetlersem, II. Abdülhamid Han'ı kendi anlayışı ve zamanı çevresi dahilinde bir ıslahatçı olarak görüyorum. İmparatorluğu maddi yönden modernleştirerek birinci Dünya Savaşı sonuna ka-194 dar dayanmasını mümkün kıldı. Bunu müstebit bir idare kurarak • gerçekleştirdi; Ama Tanzimatla gelişmekte olan demokratik düşünce, hareket ve kuruluşları bunları baltaladı. Son söz olarak söylemek isterim ki, Sultan 11. Abdülhamid Han, zamanının en büyük padişahıydı. 19. Asırda ondan daha iyi bir siyasi adam göstermek mümkün değil" "Abdülhamid Han, başta olsaydı devlet felaketlere duçar olmazdı" Sultan'ın Jön Türk muhaliflerinden Ahmet Reşit Bey hatıralarında şunları yazar: "Düşünülebilir ki, acaba Sultan Hamid'in siyasi hariciyesi devam etseydi bu neticelerden ihtilas (l. Dünya Harbi'nin kötü sonuçlarından kurtulma) mümkün olabilir miydi? Bu suale müsbet cevap vereceğim. Zira, 1. Dünya Harbi Avusturya ile Rusya'nın , daha doğrusu Islavlık'la Cermenlik'in müsademesiydi. İngiltere ile Fransa'nın bu harbe iştiraki de Almanya'nın mülken ve ikti-saden gösterdiği büyüme ve genişlemesinin neticesiydi. Kaldı ki, Balkanlılara Türkiye ile muharebe cesaretini veren ve binaenaleyh harbe sebep olan ahvalden biri Arnavutluk seferi, İkinci İtalyan Harbi (1911 Türk-İtalyan Harbi) idi. Devletin ipleri Sultan Hamid'in elinde bulunsaydı, ne o sefer vukua gelir ne de o harp. Çünkü Arna-vutlar'a şikayet sebebi verilmez, Trablusgarp'ın müdafaası terk olunmak şöyle dursun ihmal bile edilmeyerek İtalyanlar'a taarruz kapısı açık bırakılmazdı." |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#8 |
![]() NEZAKET
Selanik'teki muhafızlarından İttihat.ve Terakki Fırkası mensuplarından Fethi Okyar ; "Hayatımda Sultan Hamid kadar nazik,terbiyeli, buna rağmen karşısındaki ile mesafesini muhafaza eden şahsiyet görmediğimi söyleyebilirim. Benim, şahsımdan çok temsil ettiğim ordunun manevi varlığı için olduğu kadar, kendisine hürmette kusur etmemek çabamın samimiyetinin de mükafatı olarak diyeceğim, beni "Beyefendi oğlum..." iltifatkar hitabına layık görüyordu. (330) Yine Fethi Bey'den : "Çok haysiyetli, vakur, azametli idi. Bu vasıfları, asla yapmacık değildi: Mağrurdu diyemeyeceğim,hatta aşırı terbiyesi içinde samimi, şefkatli olduğu kanaatindeyim. Hiç şüphesiz şahsen merhametliydi..." |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#9 |
![]() GERÇEK AILE REISI
II. Abdülhamid Han'ın şahsiyeti hakkında, İngiliz koramirali Sir Henry Woods hatıratında şöyle demektedir: "Bana göre Sultan Abdülhamid, gelmiş geçmiş osmanlı padişahları arasında en müstesna mevkii işgal edenlerden biridir...Osmanlı Devletinin kuruluşundan beri gelen ve başarılı hükümdarlardandır. Çok sakin ve gösterişten uzak bir halde yaşardı. Bir meseleye çözüm ararken, mütehassıslarını dinler, ancak onların fikirlerine esir olmazdı. Şehzade iken de akıllı, nazikti ve o zaman da İstanbul'a gelen seçkin Avrupalılar kendisini ziyaret etmek isterlerdi....Eğer Sultan Abdülhamid Han olmasaydı, devleti akıllı idare etmeseydi, devlet çoktan yıkılmış olurdu. Türkiye'yi para ve personel bakımından kemiren, yoksul bırakan, gelişmesini durduran Doksa-nüç Rus harbininin yaralarını sarabilmesi hayrete şayandır. Dış borçlan ödedi, orduyu kuvvetlendirdi ve Osmanlı devletini gene dostluğu ve ittifakı aranır bir hale getirdi... Sultan Abdülhamid düşürülmeseydi, Birinci cihan savaşı patlamayacaktı. Aksine farz etsek bile Sultan, Türkiye'yi tarafsız bırakacak ve harbden sonra hiç yıpranmamış bir Türkiye, yıpranmış devletler arasında sivrilecekti...Yoksul halk tabakalarının bütün dertleriyle üzülerek ilgilendi ve doğrusu hıristiyan tebaasını da ayırmadı. Çok büyük olan servetini bu yolda kullandı...Devlet yönetimini Bab-ı Ali'den Yıldız'a alarak sistemi bozdu. Avrupa büyük basınını günü gününe ve mühim kitapları yayınladıkları aynı yıl tercüme ettirip okur veya okuturdu. Bu şekilde 6.000 kitap tercüme ettirmiştir ki, defterler halinde kütüplanesinden çıkmıştır. Mükemmel dış politikasının esas prensipleri; soğukkanlılık, hareketsizlik, harp tehlikesini atlatmak, devletlerin aralarındaki en uyuşmaz noktaları, düşmanlıkları, kıskançlıkları derhal teşhis edip, Osmanlı lehine kullanmaktı...Sabahın erken saatlerinden gecenin geç saatlerine kadar çalışarak pek az uyurdu. Halifelik sıfatına, diğer padişahlardan çok daha ehemmiyet vermiştir. Dünyanın her tarafındaki Müslümanlarla meşgul oldu. Onları İslanbul'a sevgi ve saygıyla bağladı. İstanbul'da devamlı olarak binlerce yabancı Müslüman bulunur, Orta Afrika'dan Çin'e kadar olan ülkelerdeki Müslümanlar gelip gider, telkin ve emir alırlardı...Gerçek aile babası, çocuklarına düşkün, onları iyi terbiye eden, hoşsohbet bir hükümdardı. Orduyu kullanmaya azmetseydi, hiçbir kuvvet onu tahtından in-diremezdi. Ama buna yanaşmadı. Zaten savaşa ve kavgaya değil, ince diplomasiye inanırdı. Her seviyedeki adamın bir değeri olduğunu bilirdi... Hareket ordusu, üç beş bin kişiden ibaretti. Arnavud, Yahudi, Rumlar çoğunluktu. Yalnız subayları Türk'tü, son Cuma selamlığında birkaç gün önce kendisine refakat eden 8.000 çok iyi yetişmiş hassa askeri bile bu kuvveti bir çarpışta darmadağın ederdi. Halk kendisini çok sevmiştir. Hal'inden birkaç gün önceki son selamlığında "patişahı'ım çok yaşa" avazeleriyle yeri göğü inleten halk, samimi idi..." |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#10 |
![]() YUNANLI YAZARIN TESPITLERI
Yunanlı meşhur yazar Michel de Grece ile Sultan Abdülhamid Han'ı anlatan " Le Dernier Sultan" (Son sultan) isimli eseri hakkında "Poin de Vue" dergisinin yaptığı röportajda ilginç tespitlerde bulunuyor;"Osmanlı sanatı ve medeniyetine büyük bir hayranlık dumaktayım. Ama sanırım Türkiye'de başka zenginlikler de var. Şovenizmi sevmem. Bugün olması gereken bir şey bu. Hınç, öfke yaşatılmamalı. "Osmanlı Devletinin yıkılmasına üzülüyorum." Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılmasından esef duyuyorum. Çünkü Osmanlı imparatorluğu, dünyanın bu kesimini dengede tutan bir güç olmuştu. Ve sevilsin ya da sevilmesin, Osmanlı'nın çöküşünden beri, Ortadoğu'daki çalkantılar durmak bilmiyor. Bu, biraz da Avusturya-Macaristan Impatratorluğu'nun yok olmasının Avrupa'da yol açtığı meseleye benziyor. Yıkılış, Avrupa'da İmparatorluğu dahil bölgeler ve kıtanın geri kalan kısmı için bir sıkıntı kaynağı oldu. Abdülhamid'in kaderinde yüreğimi sızlatan bir şey var. Onun hayatı, bir umutsuzluk hikayesidir. Genç adam tahta çıktığı zaman, oyunun kaybedildiğini ve imparatorluğun yıkılacağım anlar. Fakat müthiş bir mücadele örneği verir. O kadar ki, Avrupalı güçler, o tahtta kaldığı sürece imparatorluğu yok edemeyeceklerini düşünürler. Bu sebepledir ki onu devirmeye çabalamışlardır. İmparatorluğun yıkılmasından hemen sonra İngiltere petrol kuyularına el atmıştır. Bu yüzyılın başında petrol, emperyalizm için en önemli konulardan biriydi. 'Le Dernier Sultan'da sürükleyici olan, Sultan Abdülhamid'in şu veya bu yolla başardığı meseleler. Onun tahttan indiril-mesiyle, "Pandora'nın kutusu' açılmışçasına felaketler yağıyor. Sultan Abdülhamid'in katliam olaylarından (Ermeni) sorumlu olmadığına kesinlikle inanıyorum. Kendisi mutlak hakim olmakla birlikte, Merkez dışındaki bölgelerde düzeni sağlamakla görevlendirdiği kişiler onu dinlemediler. Osmanlı İmparatorluğu'nda, çeşitli ırk ve dinlere mensup insanlar huzur içinde birarada yaşıyorlardı. Yahudi düşmanlığı yoktu. Yunanlılar'in, yani benim soydaşlarımın evleri vardı. Ermeniler rahattı ve çoğu da en güzel yerlerde ve sarayda yaşıyorlardı. Ermeni olaylarından yabancı güçler de sorumludur. Bağımsızlık vaad ederek Ermenileri kışkırttılar. Bu, planlanmış bir umuttu. Önce kışkırtmak, sonra yalnız bırakıp, katliama terketmek...Bu hoş-görülemez. Ayırca Sultan Abdülhamid döneminde Ermenistan'da olanlar, onun döneminden sonraki olaylarla kıyaslandığında hiç mesabesinde kalır. Ailemin Sultanla olan ilişkileri sıkıydı. Sultan, büyükbabam Kral I. George ve Kraliçe Olga'nın düğünü vesilesiyle hediyeler göndermişti. Her yıl Rusya'ya giderken istanbul'da duraklar ve Sul-tan'la görüşürlerdi. Bir gün Sultan, o sırada 20 yaşlarında olan büyükbabam Girit Valisi Prens George de Grece'den İstanbul'a geldiğini bildiren telgraf alır. Saray muhafızları eşliğinde bir saltanat arabası, büyükbabamı karşılamaya gider. Gemiden inenler arasında üç yaşında bir çocuk da vardır. Bu çocuk valinin en genç erkek kardeşi bababm Christophe'dur. Babam Yıldız Sarayı'na götürülmüş ve orada Sultan Abdülhamid ile çay içmiş. Abdülhamid'in gerçek hayatı, hayali yendi. Herşeyden önce Abdülhamid bize çok yakın bir şahsiyet. Çok sayıda delilimiz var. 198 Hiçbir roman yazarı bir tek kişinin etrafında dönen bunca cinayet, • inkılab, devlet darbesi ve drama uyduramaz. Abdülhamid'in hayatı gerçekten de romaneks unsurlarla dolu. Kendimi bildim bileli gezerim. Bu gezilerimde çok ilginç bulduğum şahsiyetlerle karşılaşınca, onlar hakkında düşünme, yazma isteği uyanır içimde. Bana Sultan Abdülhamid'den bahseden ilk kişi bir Türk dostumdu. Daha sonra Yıldız Sarayı'nı gezdim. Burası öyle biryerdi ki, Sultan hakkında söylenen her şeyin yanlış olduğuna beni inandırdı. Bu sarayda yaşamış büyük bir insan bu şekilde tanınmamalıydı. Saray dediğim her büyük bir park ve içinde irili ufaklı villalar mevcut. Abdülhamid han, adeta evlerle alay ediyordu. Gerçek tutkuları çiçekler ve kuşlardı. İki yıldır eser üzerinde çalışıyorum. İşe zemin açısından çok zengin olan ABD'de başladım. Burada Osmanlı İmparatorluğu'nun fertleriyle tanıştım. Ardından Türkiye'de araştırmalar yaptım. Bütün bu şeyler, Abdülhamid'in bozulmuş, yapay ve propaganda amaçlı imajında gerçeği görmeme yardım ettiler. Çok uzun süre Türk tarihçiler ekolü, Sultan Abdülhamid'i aşa-ğılamaya çabaladı...Gözden düşürdüğü insanlar, intikam alanlar, inkılab yanlıları vesaire...Ama hiç olmazsa, ona itibarını iade edecek yeni bir eğilim ortaya çıkıyor. " |
|
![]() |
![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|