Siyaset Forum - Siyasetin Kalbi


Cevapla
Stil
Seçenekler
 
Alt 08-23-2013, 12:00   #1
Kullanıcı Adı
fican
Standart
HİTABI RESUL

Alıntı:
Peygamberimiz Efendimiz Hazret-i Muhammet Mustafa (s.t.a.v) tarafından Mekke-i Mükerreme’de 30 Ocak 1995 sabah namazından sonra hal-i yakazada hitab edildi bu abd-i âcize. Bütün insanlık alemine duyurmaklığım işaret edildi:

"Ümmetim geçmiş zamana göre değil, yaşayacağı zamana göre hazırlansın."


(Hitab-ı Resul)
Ravisi bu abd-i âciz.

PİRİ GALİBİ
SEYYİD H.GALİP HASAN KUŞÇUOĞLU

 

fican isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Konuyu Beğendin mi ? O Zaman Arkadaşınla Paylaş
Sayfayı E-Mail olarak gönder
Alt 08-24-2013, 14:33   #2
Kullanıcı Adı
fican
Standart
Alıntı:
Gaybın anahtarları Allah'ın yanındadır; onları O'ndan başkası bilmez. O, karada ve denizde ne varsa bilir; O'nun ilmi dışında bir yaprak bile düşmez. O yerin karanlıkları içindeki tek bir taneyi dahi bilir. Yaş ve kuru ne varsa hepsi apaçık bir kitaptadır EN'ÂM suresi 59. ayet
Alıntı:
Zeno Paradoksları
Zeno, matematik tarihindeki ilk büyük şüphecidir. Paradoksları matematikçileri yıllarca uğraştırmış ve paradokslarının yol açtığı araştırmalar sonucu matematiğin gelişimine büyük katkı yapmıştır.
Zeno’nun doğum ve ölüm tarihleri tam olarak bilinmemektedir. Ancak tahminlere göre Zeno, M.Ö. 495 yılında İtalya’daki bir Yunan kolonisinde doğmuştur. Doğduğu koloninin ismi Elea olduğundan Elea’lı Zeno olarak bilinir.

Dichotomy paradoksu :
Hareket yoktur. Çünkü bir hareketin olabilmesi için belirli bir zaman diliminde belirli bir mesafenin yapılmış olması gerekir. Bunun için de istenilen mesafenin önce yarısı, sonar kalan mesafenin yarısı, daha sonra kalanın yarısı vb… gidilmesi gerekir. Ancak herzaman gidilmemiş bir “kalan yolun yarısı” olacaktır. Dolayısıyla hareket hiç başlamamıştır.

Tavşan-Kaplumbağa paradoksu :
Hareketli bir tavşan hiçbir zaman kendisinden ilerdeki hareketli bir kaplumbağayı yakalayamaz. Çünkü kağlumbağayı yakalması için öncelikle, seçilen bir anda kaplumbağanın bulunduğu noktaya gelmesi gerekir. Tavşan o noktaya gelene kadar kaplumbağa biraz daha ilerlemiş olur. Daha sonra ilerideki kaplumbağanın o anda bulunduğu noktaya gidene kadar kaplumbağa biraz daha ilerler. Sonuçta kaplumbağa hareketli olduğundan, tavşan, kaplumbağayı asla yakalayamaz.

Ok paradoksu :
Zaman “an” lardan oluşmuştur. “An”zamanın en küçük parçasıdır ve bölünemez. Bir ok hareketli veya hareketsiz olsun, aslında ok hiçbir zaman hareket edemez. Çünkü hareketin gerçekleşmesi için okun bir anın başlangıcında bir noktada, anın sonunda da başka bir noktada olması gerekir. Ancak bunun olması için “an” ın bölünebilir olması gerekir ki bu da tanıma gore mümkün değildir. Dolayısıyla ok aslında hareket etmemiştir.
Alıntı:
1140. Sözden bir şekil doğdu, yine öldü. Dalga kendini yine denize iletti. Sûret sûretsizlikten çıktı, yine sûretsizliğe döndü. Zira biz yine Tanrı’ya döneceğiz.
Şu halde sen her göz açıp kapamada ölüyor, diriliyorsun. Mustafa “dünya bir andan ibarettir” buyurdu.
Bizim fikrimiz havada bir oktur. Havada nasıl durur? Tanrı’ya gelir. Her nefeste dünya yenilenir. Fakat biz, dünyayı öylece durur gördüğümüzden bu yenilenmeden haberdar değiliz.

1145. Ömür su gibi yeniden yeniye akıp gider. Fakat cesette bir daimîlik gösterir.
Elinde hızlı hızlı oynattığın ucu ateşli bir sopa nasıl upuzun ve tek bir ateş hattı gibi görünürse ömür de pek çabuk akıp geçtiğinden daimî bir şekilde görünür.
Ateşli çöpü sallasan ateş gözüne upuzun görünür.
Bu ömür uzunluğunu da Tanrı’nın tez tez halketmesindendir.
Tanrı’nın yeniden yeniye ve süratle halketmesi, ömrü öyle uzun ve daimî gösterir.


Bu sırrı bilmek isteyen, pek büyük ve derin bir âlim bile olsa kendiliğinden bilemez, ona de ki: işte Husâmeddin buracıktadır. O yüce bir kitaptır ondan öğren.
Hz. Mevlana
Hazret-i Ali kerremallahu veçhe Efendimiz buyuruyor. Siz evlatlarınızı yaşadığı zamana göre değil, onların yaşayacağı zaman göre hazırlayınız. Hazret-i Pir Gavsulazam Seyyit Abdulkadir Geylâni Hazretleri buyuruyor geçmiş mazi, istikbal geri getiremezsin, geçmiş mâziyi geri getiremezsin, istikbalden de malumatın yok, Allah’a malum hal bugün Lâ ilâhe illallah Muhammedün Rasullullah. İftihar ederiz onunla, Rabbim ayırmasın izinden. Ama İsa (a. s.)’a tabi olmuş da, lâ ilâhe illallah’ı muhafaza ediyor, Allah’tan başka ilah yoktur diyor, Musa (a.s.)a tabi olmuş başka peygamber Efendilerimize tabi olmuş, lâ ilâhe illallah diyor, gavur kâfir deme bunlara başına belâ alıyorsun.

PİRİ GALİBİ
SEYYİD H.GALİP HASAN KUŞÇUOĞLU

28-05-1995 tarihli sohbetinden alınmıştır.

Konu fican tarafından (08-24-2013 Saat 14:35 ) değiştirilmiştir..
fican isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 08-26-2013, 11:03   #3
Kullanıcı Adı
fican
Standart
Felsefenin akışı beyinden kalbedir. Tasavvufun tariki ise kalbden beyinedir. İkisinin de yolları ayrı ayrıdır. Öz olarak kalbden beyine giden yola "ehli tarik" denilmiştir... Felsefeyi tanzimi ilâhi olan tasavvufla eş değer görmeyelim.
Fels
efe nefsin ürettiği, maddeden öte gidemeyen ilmel-yakıyndır. Maddede her zerrede ALLAH'ın varlığının, tenezzülen fiili sıfatlarının zuhurunu hissetmektir.
Müşterisi azda olsa TASAVVUF ; Manadır, dinin aslı ve özüdür. İhlas, takva, veradır..


Pir-i GÂLİBİ
fican isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 08-30-2013, 20:05   #4
Kullanıcı Adı
fican
Standart
ZİKRULLAH ARZDA VE SEMADA, ON SEKİZ BİN ALEMDE CANLI VE CANSIZ HER ZERRENİN MÜŞTEREK İBADETİDİR. SADECE ALLAH’I ANMAKTIR. DİĞER EMR-İ İLAHİ OLAN İBADETLERLE KARIŞTIRMA!
Yaratılışın sırrı, efdali şerefli mahluk olan insandır. Hazret-i ALLAH’ın varlığını tanıttığı bütün alemdeki yaratıkların müşterek ibadetleri zikrullahtır. İnsan manen, halen, lisanen yaratanını emr-i ilahiyeye uygun kesir zikreder.
Zikrullah metafiziktir “kıyamen,kuuden,ve ala cünubihim” (ayakta,oturarak, yatarak ALLAH’ı zikrederler). Bütün ibadetlerin zamanı, adedi, mekanı belirlenmiştir. ALLAH’ı zikri için tahdit konmadığı gibi kesir zikretmemizi Hazret-i ALLAH emrediyor. Bu rahmet-i ilahi akıl ve mantıkla ölçülemez. Çünkü metafiziktir. Adil-i mutlak olan Cenab-ı Hak dilediğine ihsan eder. Yalnız zahirle yetinen felsefeci alimin ölçemeyeceği sadece imanının neşv ü neması ile aşk-ı ilahinin zuhur ettiği ehl-i aşkta bu rahmet-i ilahiyi bariz görmek kehanet değil.
Beş duyunla yetinme. Hazret-i ALLAH cümle kullarına aczini itiraf kapısını aralık bırakmış. İnadı bırak.
Rahmet kapısından içeri girmeye çalış ve mutlaka gir.

Her tabibe aşikar etme derun-i derdini,

Her ne derdin var ise eyler deva, ALLAH kerim



Pir-i GÂLİBİ
fican isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 08-31-2013, 17:26   #5
Kullanıcı Adı
fican
Standart
Tasavvuf, maneviyatın yani fiziküstü metanın zuhurunun dünyada bariz maddi ve manevi görünümünün zuhur mercii ve aşk-ı ilâhiden Hazret-i insan olmanın manevi ilim kapısı.
Tarik ise, kişinin kendi insiyatifi ile gittiği yoldur. Yolların cemisi ise tarikattır.
Yaratıcıya ister inansın veya inanmasın, Benî Âdem’in iradesi ile her an değişen, sayamayacağı kadar çok yolları vardır.
HZ. ALLAH İnsan olmaya uyumlu Benî Âdem’e kamil insan olma yollarını gösteriyor. Kitab-ı Kadim, bütün semavi kitaplar ve suhuflar, gelmiş ve geçmiş cümle Peygamber Efendilerimiz, tabilerinin yaşadığı zamanlarına ve yaşantılarına uyumlu emr-i ilâhi ile çelişmeyen yolu gösterdiler. Bu yolun ismi tarik-i müstakîmdir. Din ise tevhit dîni, İslâmiyet’tir.
Gösterilen sırât-ı müstakîm üzere yaşamaya samimiyetle uyum sağlayanlar yol ehli anlamına gelen ehl-i (ehlî) tarîk kelâmı ile taltif olundular. Kıyamete kadar ihsan edilen ilâhi rahmet devam edecektir. Şüphe edilmesin.Tertib-i ilâhidir. Beşerin tertibi değil… Acaba? diye müterettid olduğun zaman yolun gerçeğini yeteri kadar anlayamazsın. Acabasız, samimi, ihlâslı olduğun zaman tertîb-i tanzim-i ilâhiye olduğunu anlar, yaşar, zevki ile hakikatlerin mevcudiyetine şahid olursun.Ehl-i tarîkin bir ismine de, umumiyetle doğuda “tövbe kapısı” derler, öyle telaffuz edilir.
“TÖVBE KAPISI KAPANDIĞI ZAMAN SİZ KIYAMETİ BEKLEYİNİZ.” buyurdu Peygamberimiz Efendimiz (s.a.v.) Gene buyurdular ki:
“ENE MEDİNETÜN ALÎ BÂBUH” (BEN İLİM ŞEHRİYİM, ALİ KAPISIDIR).



Pir-i GÂLİBİ
fican isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 09-01-2013, 17:15   #6
Kullanıcı Adı
fican
Standart
Mü’minler ancak ALLAH zikredildiği zaman yürekleri titreyen, kendilerine ALLAH’ın ayetleri okunduğunda imanları-nı artıran ve yalnız Rablerine dayanıp güvenen kimselerdir. (Enfal Sûresi, 2).

Halikı zülcelâl biz aciz kullarına, mü’min isminin tecelli ettiği istisnai kişilerdeki rahmet tecellisini aczimize göre ölçü veriyor.
“ALLAH zikredilince kalbleri titrer.” Kaal ve laf ebesi! Bu türlü şerefe hayatın boyunca rastladın mı?


“Evet oluyor” desen de kimseyi inandıramazsın. Çünkü yaşantın ve icraatın zikrullaha karşı. Menfi tutumun, bu yönlü ALLAH tertibine itirazın, rahmeti ilâhiden mahrumiyetin zuhuru elbette taşlaşmış kalp olacaktı.

Sonsuz rahmeti ilâhi “taşlaşmış kalbi ancak gene biz açarız” buyuruyor.


Pir-i GÂLİBİ
fican isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 09-02-2013, 23:45   #7
Kullanıcı Adı
fican
Standart
“Yâ ALİ, şu hakîkatı bil ki : ALLAH yolunda yapılacak ibâdetlerin en yücesi, onun kullarına gönderdiği bir mürşidin mâneviyâtı gölgesinde bulunmak ona uymakdır. Bu âlemde herkes başka türlü ibâdet yolu tutar. Herkes kurtuluş yolu olan bir ALLÂH’a varış tarîki arar. Sen bu yolların hepsini bırak. O âkil mürşidin âğûşunu seç. İçinde sana muhâlefet eden gizli düşmanlardan tamâmı ile kurtulmuş olursun. Böyle bir ibâdet senin için bütün başka ibâdetlerin üstündedir. Bu ibâdetle sen Hakk’a giden kâfilenin başında olacaksın.”

(Mevlânâ, Mesnevî-yi Şerîf, 3015)
fican isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 09-05-2013, 13:14   #8
Kullanıcı Adı
fican
Standart
Ehl-i kitap Allah’a inanmış, rasulüne inanmış, Allah’ın gönderdiği şeriata iktibâ etmiş, Allah’tan başka ilah yoktur illâ Allah vardır diyor, gayri müslim olur mu bu.

Bakın, Mekke-i Mükerreme’de, Medine-i Münevvere’ye giriş yerlerinde birer taş vardır. Orada şöyle yazar. Bundan gayri müslim geçemez, cezası ölümdür.
Ee şimdi bu bir ilmi ifâde etmiyor, bir gerçeği de yansıtmıyor.

Peygamber efendimiz de yazılmış bir taş değil, sonradan katılaşmış insanların yazdığı yazı. Asr-ı saadete bakıyoruz, Hazret-i Peygamber (s.t.a.v.) Efendimiz yaşadığı yerde, ben-i İsrail de var, ben-i nasara da var hatta müşrikler var, puta tapanlar var. Şimdi o zaman yasak değildi de yeni mi yasak oldu. Yeni olmuş tabi. Yeni oldu da padişahlar krallar falan koymuş. Gayr-i müslim kim bu, işte rezil olmayalım yeter artık. Kimse yemiyor senin bu ilmini. İlim değil. Ene ene diye diye ne hale geldik, rezil oluyoruz, hep aynı şeyi söylüyorsun, bitmedi ki.


Pir-i GÂLİBİ


fican isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 09-08-2013, 18:40   #9
Kullanıcı Adı
fican
Standart
''Ben Fatih Sultan Han, bütün dünyaya ilan ediyorum ki, kendilerine bu padişah fermanı verilen Bosnalı Fransiskanlar himayem altındadır ve emrediyorum, hiç kimse ne bu adı geçen insanları ne de onların kiliselerini rahatsız etmesin ve zarar vermesin. İmparatorluğumda huzur içerisinde yaşasınlar ve bu göçmen durumuna düşen insanlar özgür ve güvenlik içerisinde yaşasınlar. İmparatorluğumdaki tüm memleketlere dönüp korkusuzca kendi manastırlarına yerleşsinler. Ne padişahlık eşrafından, ne vezirlerden veya memurlardan, ne hizmetkarlarımdan, ne de imparatorluk vatandaşlarından hiç kimse bu insanların onurunu kırmayacak ve onlara zarar vermeyecektir. Hiç kimse bu insanların hayatlarına, mallarına ve kiliselerine saldırmasın, hor görmesin veya tehlikeye atmasın. Hatta bu insanlar başka ülkelerden devletime birisini getirirse onlar da aynı haklara sahiptir.

Bu padişah fermanını ilan ederek burada, yerlerin, göklerin yaratıcısı ve efendisi Allah, Allah'ın elçisi aziz peygamberimiz Muhammed(S.A.V) ve 124 bin peygamber ile kuşandığım kılıç adına yemin ediyorum ki, emrime uyarak bana sadık kaldıkları sürece tebaamdan hiç kimse bu fermanda yazılanların aksini yapmayacaktır.''


FATİH SULTAN MEHMET HAN HZ.
fican isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 09-08-2013, 18:55   #10
Kullanıcı Adı
fican
Standart
Milano Fermanı

Milano Fermanı, Roma İmparatorluğu'nda Hıristiyanlığa karşı hoşgörüyü kurumlaştıran bildiri. Roma imparatorları I. Konstantin ile Licinius arasında Şubat 313'te Milano'da varılan siyasal bir anlaşmanın sonucuydu. Haziran 313'te Licinius'un Doğu Roma'ya duyurduğu ferman, herkese dilediği tanrıya tapınma özgürlüğü tanıyordu. Böylece Hıristiyanlar, kilise kurmayı da içeren yasal haklara kavuştular. Fermana göre, devletçe el konulan mülkler de Hıristiyanlara derhal iade edilecekti.
Constantinus'a mal edilen ve Roma İmparatorluğu'nda dinsel barışı kurduğu ileri sürülen ferman; gerçekte, hukuksal bir belgeden çok, Milano'da, Licinius ile Constantinus arasında yapılan görüşmelerin -ibadet özgürlüğünün tam olarak sağlanması, Hıristiyanların uğradıkları zararların tazmini, vb- bir dökümü niteliğindedir.
fican isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Etiketler... Lütfen konu içeriği ile ilgili kelimeler ekliyelim
tasavvuf


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2026 © Siyaset Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı