|
![]() |
#1 |
![]() 21.09.2007 BAŞÖRTME ÖZGÜRLÜĞÜ YOK MU?-A.Abdulkadiroğlu
Bu ülkede hiçbir genç kızın zorla başı örtülmedi. Ama hepimiz çok iyi biliyoruz ki üniversite kapılarında çok genç kızın zorla başı açıldı. Kimi yasağa lanet ederek çıkarıp başındaki örtüyü sessizce koydu çantasına, kimi herkesin içinde gözyaşlarıyla zorla açıp başını girdi okuluna. Bu ülkede genç kızların zorla başları açıldı ama zorla örtülmedi. İşte şimdi mahalle baskısı diye korkuları bundan. “Biz zorla açtık, onlar da zorla kapatır” diye telaşları. Ama bu ülkenin insanlarının böyle bir korkusu yok. Çünkü başı açığı da kapalısı da birbirini çok seviyor. Ne onun gözü öbürünün başörtüsünde, ne de öbürünün gözü onun saçında. “Mahalle baskısı” diye ortalığa korku salmaya çalışanlar aslında kadınlara en büyük hakareti ediyor. Bir ülkenin genç kızlarına aptal, kafası çalışmayan, aklı ermeyen muamelesi yapılıyor
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
#2 | |
![]() Nazlı ILICAK
Hükümetin Kararlılığı(10.09.2009) Alıntı:
|
||
![]() |
![]() |
![]() |
#3 |
![]() Akif BEKİ-KIYAMET PROVASI DEĞİL BU!-RADİKAL
Trakya’dan sonra İstanbul’u da vuran sel hadiseleri, hemen hemen aynı sözlerle yansıdı başlıklara. ‘Görülmemiş felaket’, ‘Tsunami gibi’, ‘Nuh tufanı gibi’ diyenler oldu. TV ekranlarında izlediğim görüntüler korkunçtu, korkunç olmasına... Ve fakat, mitolojik tufanlar kadar değil. Oysa tanıkların anlatımları da, gördüklerimden çok daha şiddetli bir felakete işaret ediyordu. Mesela Yenibosna’da işyeri selden etkilenen Abdurrahim Albayrak, bir TV’ye konuşuyordu. Diyordu ki; “Korkunç bir şey, anlatamam sana. Bu, başka bir şeydi, dehşetti...Kimsenin yapabileceği bir şey yok... Korkunçtu, sanki dünyanın sonu gelmişti...’’ Kuran’daki ilahi buyruğa uyup, yer suyunu yuttuğunda... Ve gökte, geri çektiğinde... O gerçekle başbaşa kalırsınız. Demek ki; en büyük trajedi, ölümdür. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#4 |
![]() Şahin Alpay
İYİ Kİ VARSIN TARAF-ZAMAN Geçen ay Elazığ Karakoçan'da el bombasının patlaması sonucu şehit olan 4 erin kaza değil ceza sonucu öldüğünü Taraf yazmasaydı, kimse bilmeyecekti... Bunlar kamuoyunun Taraf sayesinde öğrendiği, Taraf olmasaydı kimsenin ruhunun duymayacağı, Türkiye'de demokrasiyi, hukuk devletini ve şeffaf yönetimi yerleştirme mücadelesini yakından ilgilendiren haberlerin sadece bazıları. Taraf'ın haberciliği yanında Ahmet Altan'ın insan haklarını ve hukuk devletini cesaretle savunan ve her biri Türkiye'deki demokrasi mücadelesine altın harflerle yazılacak olan yorumları, Türk gazeteciliği için bir iftihar ve onur vesilesidir. Meslektaşlarının büyük çoğunluğunun Altan'ın ve Taraf'ın aldığı prestijli uluslararası ödülü görmezden gelmeleri, söz konusu ödülle ilgili haberin Türk medyasında pek az yer bulabilmiş olması ise, muhakkak ki Türkiye'de medyanın acıklı yüzünün yeni bir yansıması. Türkiye'de medya adam olmadan, demokrasi de adam olamaz... Medyanın adam olmasının en önemli koşullarından biri de medyanın demokrasideki dördüncü kuvvet işlevini yerine getirmesi, yani siyasi, idari ve iktisadi güç sahiplerinin kanunlara, ahlaka, insan haklarına, demokrasiye aykırı davranışlarını ifşa etmesi, bu davranışlarından dolayı onlardan hesap sormasıdır. Ahmet Altan yönetiminde Taraf, basın mensuplarına sorumluluklarını hatırlatmakla kalmıyor, genç gazetecilere mesleğin standartları konusunda örnek oluyor. Bütün baskılara ve engellemelere rağmen demokratik işlevini cesaretle yerine getirdiği için Taraf, şimdiden sadece Türkiye değil, dünya basın tarihine de geçti |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#5 |
![]() 10.09.2009 tarihli Sabah Gazetesi'nden Engin Ardıç'ın ''367 Lisesi'' başlıklı yazısından bir bölüm :
Biz hükümet yandaşı, iktidar yalakası, şerefsiz ve namussuz, aynı zamanda psikopat olduğumuz için, aklımıza bazı sorular geldi... 12 Eylül'e bu kadar karşı olan, Kenan Evren isminin tabelalardan silinmesini bu kadar yürekten destekleyen CHP yöneticileri, aynı "hassasiyeti" niçin 12 Eylül'ün anayasası için de göstermiyorlar? Niçin hem o anayasaya sahip çıkıyorlar, hem de aynı anayasanın yüksek yargı tarafından hiçe sayılmasına da çanak tutuyorlar? Niçin kazı, yanmaması için hep kendilerine doğru çeviriyorlar? Niçin 12 Eylül'ün seçim kanununa, siyasi partiler kanununa karşı çıkmak hiç akıllarına gelmemiştir? Niçin Sayın Deniz Baykal o kanuna göre parti diktatörü olunca büyük adamdır da, "Tayyip" öyle değildir? CHP üyelerinin deyimiyle "demokrasi ayıbı" Evren adı silinince giderilecek midir, yoksa ortada daha başka ayıplar da var mıdır? Ne yapalım Sayın Tekin, "Kenan Evren Lisesi"ni "367 Lisesi" yapsak size uyar mı mesela? Bir "Çevik Bir Caddesi" düşünür müsünüz? Yok yok, en iyisi bir "Cemal Gürsel Sokağı"... Onun darbesi iyidir. Karşıdevrimcilerin isimlerini de silip, örneğin Adnan Menderes Havaalanı'na eski genel sekreterinizin adını versek, "Recep Peker Havaalanı" desek? Konu menes tarafından (09-10-2009 Saat 18:01 ) değiştirilmiştir.. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#6 |
![]() 10.09.2009 tarihli Zaman Gazetesi'nden Hüseyin Gülerce'nin ''Yanaşık düzende yargı...'' başlıklı yazısından bir bölüm ;
27 Nisan e-muhtırasından beri, yargıda, bazı isimler pop yıldızları gibi parlatılarak öne çıkartılıyor. Hukuk adına konuştuğunu söyleyerek, şecaat arz ederken durmadan sirkatini söyleyen yargı mensubu olur mu? Cumhurbaşkanlığı seçim sürecindeki 367 hamlesini hangi hukukçu savunabilir? Daha gerilere gidildiğinde, 28 Şubat sürecinde, servis otobüsleriyle Genelkurmay'da brifing alan yargı mensupları, acaba o ayakta paşa alkışlama fotoğraflarını, torunlarına gösterebilirler mi? Ve en acısı, Şemdinli davasında Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun, savcı Ferhat Sarıkaya hakkında aldığı kararın utancı, unutulabilir mi? Şemdinli'deki olayı soruşturan ve Ergenekon davasında haklılığı giderek anlaşılan Van savcısını, yani bir meslektaşlarını, meslekten atan, ona avukatlık yapma yasağı bile getirenler, gözlerini kaçırmadan, başlarını öne eğmeden o kararlarını savunabilirler mi? Aynı kurulun, Ergenekon davasının hakim ve savcılarıyla, Güneydoğu'daki JİTEM cinayetlerini soruşturan savcıları tayin ettirmeye kalkması acaba nereye yandaşlıktır? |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#7 |
![]() 27 Nisan e-muhtırasından beri, yargıda, bazı isimler pop yıldızları gibi parlatılarak öne çıkartılıyor. Hukuk adına konuştuğunu söyleyerek, şecaat arz ederken durmadan sirkatini söyleyen yargı mensubu olur mu? Cumhurbaşkanlığı seçim sürecindeki 367 hamlesini hangi hukukçu savunabilir? Daha gerilere gidildiğinde, 28 Şubat sürecinde, servis otobüsleriyle Genelkurmay'da brifing alan yargı mensupları, acaba o ayakta paşa alkışlama fotoğraflarını, torunlarına gösterebilirler mi? Ve en acısı, Şemdinli davasında Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun, savcı Ferhat Sarıkaya hakkında aldığı kararın utancı, unutulabilir mi? Şemdinli'deki olayı soruşturan ve Ergenekon davasında haklılığı giderek anlaşılan Van savcısını, yani bir meslektaşlarını, meslekten atan, ona avukatlık yapma yasağı bile getirenler, gözlerini kaçırmadan, başlarını öne eğmeden o kararlarını savunabilirler mi? Aynı kurulun, Ergenekon davasının hakim ve savcılarıyla, Güneydoğu'daki JİTEM cinayetlerini soruşturan savcıları tayin ettirmeye kalkması acaba nereye yandaşlıktır?
Türkiye'nin en büyük derdi, anayasal kurumların güven erozyonudur. Vesayet düzeni adına cepheye sürülmüş bir yargı görüntüsü, her ülkede yargıyı yaralar, yargının tarafsızlığını şaibe altına sokar. Eğer yargı, askerî bürokrasinin yanaşık düzeninde, sürekli dirsek temasıyla görev yapar hale gelirse, bu, devletin ortak aklını yitirmesi demektir. Yargı, halkı sindirmek isteyen yönetici elitlerin, tahakküm vasıtası değildir. Milli iradeyi sürekli baskı altında tutmak isteyenlerin, tek kelimeyle statükonun; bekçisi, zırhı, tamponu, emniyet supabı hiç değildir... Hüseyin Gülerce -Zaman |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#8 |
![]() "İtirazım; milleti salak yerine koymasınadır, un ve patates çuvalı yüzünden AK Parti’ye oy verdiklerini iddia ettiği kesime “göbeğini kaşıyan adam” sıfatını takarken kabarık banka hesabı üzerinden siyaset yapmasınadır. "
STAR GAZETESİNİN, ŞAMİL TAYYAR'IN " CEBİNİ KAŞIYAN ADAM " ADLI KÖŞE YAZISINDAN BİR PARAGRAF. BİRAZ ANLAMLI BİRAZ SİTEMLİ... |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#9 |
![]() Abdurrahman Dilipak - Vakit
a.dilipak@vakit.com.tr 2009-09-11 ETME BULMA DÜNYASI!Fethullah Gülen Hocaefendiye karşı yürütülen kampanyayı hatırlayın. Gülen’in yurtdışına çıkmasıyla sonuçlanan süreci. Nasıl bir terör estirdiler. Ardından sıra bana geldi.. Tam bir hafta, gazeteleri, televizyonları ile neler yazdılar, neler söylediler.. Ama ben gitmedim. Yoksa hedefleri beni de göndermekti.. İnsanları intihara mı sürüklemediler.. “Topyekun savaş” manşeti atan kimdi? Darbe kışkırtıcılığı yapanlar kimlerdi? Soğuk savaşın, psikolojik harbin Truva atı gibi idi adeta bir kısım media. “Media tetikçiliği”, “Media terörü” diye bir kavram üretilmişti, yaşananları anlatmak için. Doğan’ın kavga etmediği kimse var mı? Dinç Bilgin, Karamehmetler, Aksoy.. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#10 |
![]() sami ÖZEY-Vakit
BİTTİ GİBİ Başaramadık!.. Bu elbette dünyanın sonu değil.. Bosna’nın da bizim de 2’şer maçımız daha var.. Ekim’in 10’un da dananın kuyruğu kopacak.. Bosna-Hersek deplasmanda Estonya’yla karşılacak.. Aynı gün biz Belçika’yla deplasmanda kapışacağız.. 0 maçlardan 4 gün sonra, yani 14 Ekim’de Milli Takımımız Bursa’da Ermenistan’la oynarken Bosna evinde İspanya’yı ağırlayacak.. Tabloya bakıldığında Bosna Hersek’in büyük avantajı olduğu kesin!.. Ancak, çıkmayan candan ümidin kesilmeyeceği vakası da kesin!.. Netice-i kelam; hedefe varabilmek için evinde hovardaca puan dağıtmayacaksın.. Bu bir!.. Televizyonlarda “biz büyüğüz, biz ezeriz, biz parçalarız” ara gazlarıyla da maç kazanılmıyor.. Bu da iki!. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|