|
![]() |
#1 |
![]() Hasan KARAKAYA-VAKİT-İki Merkez hikâyesi... Pisuvar mı, “pis su var” mı?
Son günlerde en çok konuşulan olaylardan birisi de Ordu Valisi Ali Kaban’ın Merkez’e alınması... Malûm, Vali Bey, camilerdeki “pisuvar”ları söktürdüğü için “hedef tahtası”na oturtulmuş, “Merkez Valiliği”ne de bu sebeple alındığı iddia edilmişti... “Hedef tahtası”na oturtulmuştu ya, vur abalıya... “Laik Devlet”in valisi, “cami”lerle ve “pisuvar”larla niye bu kadar uğraşıyordu?.. “Resepsiyon”lara katılsın, “içki”sini yudumlasın, “protokol”lerde ve “karşılama törenleri”nde hazır bulunsun, yeterdi!.. “Cami”ymiş, “temizlik”miş, Vali’nin işi miydi bunlarla uğraşmak?.. Ama Vali Ali Kaban, standart dışı bir valiydi... “Dindar” bir kişiliğe sahipti... “Pisuvar” olayından önce de “cami denetlemeleri” ile gündeme gelmiş ve “ulusal-cı basın”dan önce, “yerel basın”ın saldırılarına maruz kalmıştı!.. Onlar da, “Camileri denetlemek Vali’nin işi mi?” diye saldırmışlardı Ali Kaban’a... Oysa, “hayırlı bir iş” yapıyordu Vali Bey... Meselâ, bir defasında “namaz” kılmak için bir “cami”ye gitmişti... Ama, minaresinden ezan okunan cami “kapalı”ydı... Evet, ezan “merkezi sistem”le okunmuştu ama cami kapalı, imam da ortalarda yoktu!.. Vali Bey; “imam”ı çağırtmış ve sormuştu; “Ezan okundu ama siz ortalarda yoksunuz... Bu ne iş?.. Gelip, niye açmadınız camiyi?” İmam efendi ıkınmış, sıkınmış sonra da gerekçesini şöyle açıklamıştı: “Ezan merkezi sistemle okunduğu için, bize lüzum kalmıyor... Cemaat de gelmediği için, camiyi açmaya gerek duymuyorum!” “Olur mu öyle saçmalık” demişti Vali Bey; “İşte ben geldim, namaz kılacağım ama cami kapalı!”
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
#2 |
![]() 08.09.09
Yenişafak- Akif Emre- Cumhuriyet'in Osmanlı'yla barışı? "Sorun şu ki: laiklik projesinden çağdaşlaşmaya kadar Osmanlıdan tarihsel köken bulma iddiasındaki aydınlar, tarihçiler, siyaset ve sosyal bilimciler Kürt açılımı konusunda Osmanlı dene-yimini neden görmezden gelirler? Yoksa dış dinamiklerin devreye girmesiyle oluşacak bir çözüm adına çözümsüzlüğe de tarihsel arkaplan aramaya mı koyulacağız? Dış dinamiklerin hiç de kenardan seyretmediği bu süreç ancak tarihsel tecrübeyle aşılabilir. Aksi takdirde dış faktörlerin ortaya çıkaracağı pek çok karanlık noktaların tuzağına çekilmemek mümkün değil. Tarih yapıp ettiklerimizi meşrulaştırmak için gerekçelendirdiğimiz bir deneyim olmaktan çok geleceği okuyacağımız bir ders kitabı ise anlamı vardır." Evet, pek çok aydınımız, tarihçimiz Osmanlıyı referansla günümüzü doğruluyor değil miydi? Köklere ulaşarak dalların sağlam zamin üzerinde büyümesini sağlamak için.. Bugün yeni bir çiçek büyütmeye çalışılıyor bu dallarda.. Demokratik açılım adıyla, huzur çiçeğinin boy vermesi isteniyor devletin "vatan" olarak görüldüğü her toprağında.. Biz "kendi kimliğiyle, bir arada yaşama" kültüründen gelenler insanlar değil miyiz ki.. Türk'ü, Kürt'ü, Laz'ı.. Türkiye topraklarında iken; köklerimize gittiğimizde kıtaları aşan bir imparatorlukta Arap'ı, Yunan'ı, Bulgar'ı..nın bir arada yaşadığını görmüyor muyuz? Birleşmeye çalışıldıkça büyür gücümüz, ayrılıklardan fasıl açtıkça erir bütünlüğümüz.. Biz "kendi kimliğimizle" bir olabiliriz.. Vatan içinde.. Konu Fasl-ı Gül tarafından (09-08-2009 Saat 17:27 ) değiştirilmiştir.. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#3 |
![]() Hasan Cemal 08.09.2009 tarihli Milliyetteki '' Hiç Unutmayın barış ve demokrasinin yolu diyarbakırdan geçer '' başlıklı yazısından bir bölüm
-- Çok acı çekti bu şehir. Çok gözyaşı akıttı. Ama yalnız Diyarbakır değil, onunla birlikte bütün Türkiye acı çekti, gözyaşı akıttı. Yazın bir kenara: Geçmişin acılarıyla bu denli yoğrulmuş insanlar gelecekten korkmaz. Ve geçmişin tutsağı olmadan, bu topraklarda güzel bir geleceğin temellerini hep birlikte, elbirliğiyle atarlar. Umut etmeden yaşanmaz. Bugün barış umudu doğmuş durumda. Diyarbakır ve Türkiye’de bunun heyecanı ilk kez böylesine yaşanıyor. Anaların artık gözyaşı dökmeyecekleri tarihi bir dönemin eşiğinde sayılırız. Diyarbakır’da ve bütün Türkiye’de insan onuruna yakışan gerçek bir barış yapılabilir. Klasik deyiştir: Barış yapmak, savaş yapmaktan zordur! Öyledir ama artık yeterince acı çekildi. Tüm tarafların bunca yıllık meşru acıları barışın kapısını araladı diye düşünüyorum. Diyarbakır’da da hissettim. Bugüne kadar yaşanan acılar artık bu ülkede silahla, şiddetle, zorla bir yere varılamayacağını tüm taraflara göstermiş durumda... Yaşamak için ille de acı çekmek gerekmiyor. Anaların ağlamadığı, şehit cenazelerinin gelmediği, taziye çadırlarının kurulmadığı bir Türkiye bugün artık hayal değildir. -- |
|
![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|